Doğanın Ruhu'ndan Özgürlüğe Adımlamak...

Gezi Kültür Yazıları

Uludağ'da Uyanış



ULUDAĞ’DA UYANIŞ

13 Şubat Cuma akşamı Ankara Otobüs Terminali’nden Uludağ Kış Eğitimi ve zirve tırmanışı için Bursa’ya yola çıkacağımız son dakikalar... Üzerimdeki gergin bekleyiş ile dağcılığa yeni başlayan çadır partnerimin otobüsü kaçırma telaşını yaşarken, son 5 dakikada yetişmesi ile büyük bir heyecanlı bekleyişi üzerimden atmak kolay olmadı.

Malzemelerin paylaştırılmasında ortak olduğumuz çadır partnerim ile yolculuk konusunda bu tür zaman gecikmelerine dikkat edilmesi hususunu paylaştıktan sonra eşyalarımızı otobüsün bagajlarına bırakıp rahat bir solukla yolculuğa hazırdık artık. Haftanın yorgun bedenlerini taşıyan iki kafadar, uykularına teslim olarak, gecenin dinginliğinde Bursa'ya hareket etmekteler.

Cumartesi sabahının erken saatlerinde, uyanmak istemeyip de, uyanmak zorunda kaldığımız mahmurlukta, şehrin merkezinde bizleri karşılayan yağmur damlalarının huzuru ile uzun zamandır merak ettiğim adını doğadan alan ‘Yeşil Bursa'da uyanmıştık. Sanayileşme ve hızlı kentleşme ile yeşil Bursa'nın kısmen doğallığı da kaybolmaya yüz tutmuş görünüyordu. Yeşil Bursa, adını kale ve hanlardaki taşların üzerinde tutunan yosunlarla korumaya çalışıyor gibiydi. Doğallığını eski taş mimarilerinde koruyan Bursa ilimize, yağmur damlaları eşlik ediyordu. Islanan ruhlarımızın yeryüzüne olan bağlılıklarında seslendiriyorduk bu hüzünlü görünüme:

“Yağmur iyilerin de üzerine yağar, kötülerin de.” Hopi Kızılderilileri


Yolumuz taksi dolmuşları ile eski garajlardan Tahtakale'deki hanlara varıp, Pirinç Hanı'nı bulmakla daha bir hareket kazanmıştı. Hanın kapalı olduğu bu saatlerde, Tahtakale'deki adı ile meşhur çorbacılarımızdan Hacıbey'de bulduk kendimizi. Sıcak çorbaların çeşitliliği iştah kabartıyordu ki, partnerim ile bir ayak paçası (adını yeni duydum ki, tadı da farklı) bir de mercimek çorbası içerek, masamızdaki kâse içerisinde bulunan zeytinlerden tadarak, sabah keyfimizi açık bir çay ile sürdürmüştük.

Hacıbey Lokantası'ndan ayrılıp, eski Osmanlı mahallelerinden yürüyerek, kültürünü koruyan yaşlı büyüklerimizle selamlaşıp Pirinç Han'da bulunan Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü'nün Bursa şubesindeki faaliyete katılan dostlarımızla merhabalaştık.

Bursa ekibimiz ile 45 dakikalık Uludağ yoluna koyulmuştuk artık. Yolculuk sonrası deniz seviyesinden yükseğe çıkıldıkça, yağmur sonrası kara dönüşen havanın yoğun etkisi rüzgârla karışıyordu. Evet, görünen oydu ki, kolay olmayan bir faaliyet, bizleri bekliyordu.

Uludağ'a vardığımızda, kar ve tipi artmış durumdaydı. Hazırlıklarımızı Uludağ Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nde tamamladıktan sonra, teleferikle yüksek bir bölgeye çıkmış ve İzmir ekibimizle buluşmuştuk. Ortak bütünlükte bir aradaydık fakat bu olumsuz hava koşullarında ne yapıla bilinirdi? Hem fikir olmak kolay görünmüyordu. Sonuç olarak rehber ve sorumlu eğitmenimizin, yer taraması çalışmasının ardından, çadır alanlarının, otellerin arkasında yer alan Fatihtepe'deki yere paralel bir bölgede kurulması belirginleşmişti. Yoğun tipi altında, çadırlarımız için kar duvarları yapma hazırlığına girişmek üzere küreklere sarıldık. İzmir ekibi alt kısımda kendilerine yer açmaya çalışırken bizler de, Bursa ekibi ile 20 m yukarıda, üç kar küreği ile hızlı çalışmalarla bir an önce duvar ve uygun kar zeminini oluşturmak için yoğun çalışıyorduk.

Öyle ki, çalışma sonrasında yoğun tipiden gelen toz ve yumuşak kar taneleri üzerimde birikmiş, saçlarımın uçları buz tutmuş ve vücudumun iç ısısı ile dış soğuk temas ederek ıslanmış halde bilek ağrıları ile karşılaşacaktım. Saatler süren kar duvarı çalışması ile arkadaşlarımız çadırlarını kurmuş geriye ben ve partnerim kalmıştık. Bir taraftan çadır alanımızın bulunduğu kısım, rüzgâra açık ve duvar seti oluşturmada karın toz olması ile sıkıntı yaşayacağımızı biliyordum. Bir kar mağarası fikri doğsa da, yoğun çalışmalarım sonrasında dipte çıkan buz kütleleri işimi hayli zorlaştırdı ve kar mağarasını yarıda bırakmak zorunda kalmıştım.

Partnerim ve yan çadır dostlarımızla bir araya gelip, yer uygunluğu belirlemeye çalışarak rüzgârı ve toz karı engellemenin zor olacağını ve sıkıntı yaşayacağımızı belirttiğim halde, rüzgârın döndüğü uç kısma çadır oluşturmaya karar verdik. Dört kişilik yorgun bedenlerimizde enerjilerimiz tükenmiş olarak, çadırı kurmak için var güçle uğraşıyorduk. Bu yoğun çalışma sırasında artık, parmaklarımız tutmuyordu. Yağan karın kıyafetlerimizde ıslaklık oluşturması sonrasında, buzlanmış saçlarımızla çadıra girerek, açlık duygusuyla, çantalarımızda ilk ulaştığımız yiyeceklerden ne bulursak yemeye başlamıştık. Çadır kapısı her açıldığında, içeriye hücum eden karın yoğunluğu, yaşayacağımız sıkıntının güçlü bir habercisi olmuştu.

Dağcılıkta paylaşım çok önemli bir etiktir. Çadır alanı için saatlerdir uğraştığımız dostlarımızın, bir anda çadırlarını boş alanlara kurmaya başlaması ve bizleri yalnız bırakmalarını üzüntüyle karşıladığımı belirtmem gerekir. “Dağcı önce kendi oluşumunu düşünmelidir, kalan zaman sürecini çemberiyle paylaşmalı ve çemberini güçlü kılmalıdır.''

Bu Yürüyen Bulut için büyük bir deneyim olmuştur.







































İçeriye giren kar yoğunluğunu engelleyememekten, üzerimizin ıslaklığından yorgun düşen bedenlerimizle birlikte, partnerimle geceyi bu şekilde geçirmeme kararını aldık. Aksi halde, eğitim ve zirve tırmanışı konusunda sıkıntıya düşebilirdik. Şimdi ıslak kıyafetlerimizi kurutmanın bir yolunu bulma zamanı. Partnerime karşı da almış olduğum sorumluluktan dolayı, dağ hastalığını burada yaşamamak için, çadırımızı toplayıp çok daha yakınımızda bulunan şömineli cafeye girmiştik. Bütün ekip üşümüş olmalı ki, herkesi şöminenin etrafında eldiven, tozluk, bere derken kıyafetlerini kurutmak için uğraşıyor bulduk. Bir taraftan da, sıcak sohbetlerini yapıyorlardı ateş başında. İçeri girdiğimizde herkes bizlere odaklanmış, kamp yüklerimizin görünümünden olsa gerek, ne tarafa gideceğimizi düşünür gibi odaklanmışlardı. Dostlara seslenişimle : “Ya-hey!” kar gözlüğümü çıkarıp selamlaştım. Sıcak sohbetlerinin aralığında durumu bildirip, burada bir süre ısınmaya karar kıldık. İzmir Şube Başkanımız Yaşar Bey cafe işletmecisi ile durumu görüşüp, geceyi orada yerde mat ve uyku tulumlarımızı sererek sabahlayabileceğimiz bilgisini vererek bizleri rahatlattı.


Yeni dostlarımızla tanışarak, şömine etrafında yoğun sohbet eşliğinde ıslak kıyafetlerimizi de kurutmaya başlamıştık. Diğer taraftan İzmir Şube ekibindeki eğitmen Hakan Bey ile zirve tırmanışının ne durumda olabileceğini konuştuk. Öyle ki, kötü hava koşulları ile zirve tırmanışı şimdiden iptal olmuştu. Neyse ki, dağ yerinde duruyor... Başka bir sefere tırmanış yapabileceğimizi biliyorduk ve dostlarımızla tekrar bir arada olmanın mutlu tarafı vardı ki, aynı ateş etrafında toplanıp aynı havayı soluyorduk, doğa ruhları olarak…

Akşam saatlerinde kayakçılar da, otellerine çekilmiş, dağcı dostlarımızdan başka kimse kalmamıştı cafede. Cafe sahipleri giriş çıkış anahtarını teslim ederek ayrıldıktan sonra, gecenin hazırlığına girişmiştik. Sohbetler eşliğinde yanımızda bulunan yiyecekleri çıkarıp ateş etrafında devam eden konuşmalarla zamanı geçiriyorduk. Acıkan midelerimize yeni yiyecekler de bularak dostlarımıza güzel bir bulgur pilavı hazırladım. Bu kadar güzel övgülerle karşılanmak yemek konusunda, oldukça mutlu ediciydi. Aynı tencereye uzanan kaşıklarla paylaştığımız yemeğimiz, yaşanan doğallığın sıcak bir görüntüsüyle anılaşıyordu. İki kişi kalacağımız bu yerde, diğer dostlarımız da ateşin büyüsüne kapılmış olmalılar ki, mat ve uyku tulumunu kapan soluğu cafede almaya başlamış ve geceyi, masaları kenarlara çekip yerlere serdiğimiz matlarımızın görüntüsüne bırakmıştık. Sıcak bir şeyler içerek, sabahın aydınlığına doğru yorgun bedenlerimiz, yeni enerjileriyle uyanıyor olacaklardı.

Pazar sabahımız, komik ve bir o kadar da neşeli başlamıştı. Çadır partnerimin horlamasına dostlarımız takılmış, gece boyunca horlama sırasında dürtülen arkadaşımın uyanmaması da olaya ayrı bir espri katmıştı. Derin uykuya dalan yorgun bedenim, arkadaşımın horlamasını bana duyurmamıştı. Arkadaşlarıma gülücüklerle seslenerek : “Dağlarda, sert rüzgarların eşliğinde, güçlü horlamalar çadırın patlamasına neden olabilirdi.” Gülüşmelerin ardından, hızlı bir şekilde eşyalarımızı toparlayıp otel bölümüne geçtik. Sıcak bir şeyler içmek için lobiden termoslarımızı sıcak su ile doldurmuş bir şekilde tekrar cafeye gelip, sönen ateşimize kızıllık vermiş, etrafında ısınıyorduk. Bir taraftan da kahvaltı için hazırlıklarımıza başlamıştık. 6-7 kişi kahvaltılıklarını birleştirince otelin lobisinde gördüğüm açık büfeden farklı bir görüntü oluşmamıştı. Yaşar Bey’in getirdiği ev mıhlamasına da diyecek yoktu hani. Güzel bir kahvaltı sonrası, cafenin her tarafını süpürüp temiz olarak, dağcılığın doğasına yakışır bir şekilde, sahiplerine yürekten teşekkürlerimizi sunarak bırakmıştık. Artık, eğitim alanına doğru gitmek üzere, hazırdık.

Eğitim saati ile birlikte teknik malzemelerimizi alarak çadırlardan uzak olmayacak bir bölgede düşüş eğitimleri, sis ve tipide ipe girme, çığ testi sondası, biwak kurulumu ve biwakta konaklama gibi birbirinden farklı uzun eğitimler aldık. Bazen yaralanmalarla, bazen de karın yapısının eğitime uygunsuzluğunun zorluğuyla kampı tamamlamıştık. Partnerimle eğitimin bitmesi halinde erken ayrılmayı kararlaştırıp dostlarımızla vedalaştıktan sonra Bursa’ya doğru yola koyulduk. Aşağı inildikçe yağan kar kendisini yağmura bırakmış, içerisinde bulunduğumuz servisin ayakta durma kısmında taburelerde bir saate yakın yorucu bir yolculuk sonrası Bursa’ya gelmiştik. Yol boyunca kayakçı bir doğa ruhlu arkadaşımızla yaptığımız bilgi alışverişi sonrasında, Bursa’dan ayrılmadan önce yöreye özgün ne yiyebileceğimiz hakkında bilgiler de edinmiştik. Cumhuriyet Caddesindeki Çakır hamam’da bulunan Küçük Saray Lokantasına girip Bursa’nın “iskender kebabı” ile, oldukça özgün ve lezzetli “pide kebabından” birer buçuk porsiyonla ancak doyabilmiştik. Akşam saatlerinde Bursa’dan ayrılarak güzel bir deneyimi tamamlamış oluyorduk.


Sevgiler


Yürüyen Bulut konuştu
Bulut Açar



Günün Üzerine :

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.

Ute Kabilesi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder