Doğanın Ruhu'ndan Özgürlüğe Adımlamak...

Gezi Kültür Yazıları

Yedigöller

YEDİGÖLLER / BOLU

“İlkbaharda usul usul yürü Toprak Ana hamiledir.”


Baharın uyanışıyla birlikte yeşile boyanan doğa bizleri kendi diyarlarına çağırmaktadır. Şehrin verdiği yoğun stres mi? Yoksa yaşamayı her zaman arzuladığım doğa yolu mudur beni adımlamaya bu kadar istekli kılan… Son bir yıla yakın zaman oldu, doğada faaliyet yapmadım ve kendimi toprağa aç hissederek baharı Toprak Ana’nın kucağında geçirmek istiyordum. Uzun zamandır gitmek isteyip de gidemediğim Yedigöller’e bugün zaman bulmuş ve içimdeki çocuksu heyecanla uykusuz bir gün sonunda yola çıkmaya hazırdım.

Saat sabahın 03.00’ ı gösterdiğinde yola birlikte çıkacağım bisiklet sevdalısı arkadaşım Zafer’i arayarak aracıyla beni evden alması için uyandırıyorum.

8 Mayıs günü Ankara’dan Bolu Yedigöller’e araçla hareketleniyoruz. Ulaşımda en yakın yol güzergâhı Ankara-İstanbul karayolunun 152. km’sinden Yeniçağa sapağından ayrılıp Bolu-Gerede yoluna girmek. 18-19 km’lik mesafeden sonra petrol ofisini 500 metre geçip solda Yedigöller (48 km.) tabelasını görerek sapağa giriyoruz. Bundan sonraki yolu güneşin doğduğu ilk saatlerde ve yemyeşil doğada kuşların ezgilendiği müzikalle devam ediyoruz. Yol boyunca zaman zaman aracı durduruyor, doğa fotoğrafları çekerek kısa yürüyüşlerle çayırlarda adımlıyorduk. Sabah çeşmesinden doğal su içmeden yola devam etmek de olmazdı.

Yedigöller sapağından 16 km sonra Yazıcık Köyü’ne varıyoruz. Köy sabahın sakinliğinde sessizlikle kaplanmıştı. Genel ekonomisi ormancılığa dayalı bir yapı görülmekteydi bu köyde. Ormanlarda bol miktarda meşe, kayın ve çam ağaçları mevcut yeşilimsi bir coğrafyaya sahipti. İklimini Karadeniz iklimden alıyordu bu sakin köy.


Sabahın 07.00’nde aracı köyün meydanına bırakıp son hazırlıklarımızı tamamlayarak Yedigöller’e yürümeye başlıyoruz. Yazıcık köyünden Yedigöller yönünü gösteren tabelayı stabilize yoldan takip ederek devam ediyoruz yürümeye. Doğa içerisinde adımlamaya başlayınca; akan çaydan balıkçıl kuşlarının havada süzülüşlerini görüyor, dağların yeşilimsi görüntüsüne kapılıyor ve şehirden çok uzaklarda olduğumuz bu eşsiz doğada ciğerlerimize çektiğimiz oksijenle kendimizi Toprak Ana’nın kucağında buluyorduk.

Yol adımlanmaya dursun, doğanın çeşitliliğinden görebildiğimiz her farklı anı fotoğraflamaya başlıyorduk. Birçok canlı türü ile karşılaştığımız saatlerdi ve yılanlar, kertenkele türleri, uzun kuyruklar halinde sıralanmış çam kese kurtları bunlardan sadece birkaçıydı…

Yer yer yılancıkları çekerken; stabilize yolda köy araçlarından yaralanmış yılancıkları yol kenarındaki bitki örtüsüne bırakıyorduk. Bu dönemde nasıl ki hassas bir yolu bizler adımlıyorsak; diğer insanlarında daha dikkatli olmaları gerekiyordu doğada. Bir Kızılderili atasözünde denildiği gibi : “İlkbaharda usul usul yürü Toprak Ana hamiledir.”

Ormancılıkla uğraşan insanlarla zaman zaman yolda karşılaşıyoruz. Traktörlerin geçişi sırasında verdiğimiz sabah selamı sonrasında havaya karışan tozlu toprağı içimize çekiyor; tozu dumana katılmış bir yolda adımlamaya devam ediyorduk. Yüklerimiz ağırdı ama yürüyüş tempomuzda gitgide hızlanıyordu. 15 km sonra Yeşilöz Köyü’ne bağlı Karadere Mahallesine uğruyoruz. Çeşmesinden içtiğimiz su ile birkaç dakika dinlenip sabah işleriyle uğraşan mahalle sakinleriyle sohbet yapıyoruz. Mahallenin koruyucu köpeği de yanımıza geliyor... Çantamdan çıkardığım kekin yarısını onunla paylaşıp kalan yolumuza devam etmek üzere hareketleniyoruz.

Yedigöller’e yaklaşırken eğim çıkışları yer yer artıyor rakım olarak yükselmeye başlıyorduk. Yedigöller’den akan çayın sesi yol boyunca bizi hiç yalnız bırakmazken; huzuru, sakinliği doğanın her yanından yaşıyorduk. Yedigöller’e 5 km tabelasını gördüğümüzde bir süre daha yürüyüp yakın olduğumuz düşüncesiyle gölden akan çayda ayaklarımızı dinlendirmek için uygun bir yer bulup durduk. Öğlen sıcaklığı kendini belli etmeye başlamıştı. Saatlerce yürüdüğümüz yolun yorgunluğunu ayaklarımızı soğuk suda bekleterek ve kabalak bitkisinin yapraklarının etrafında sohbet ederek gidermeye çalışıyorduk. Dinlence sonrası yolumuza kaldığımız yerden devam etmek üzere toparlanarak patikaya geri döndük. Yolda adımlamaya devam ederken dikkatimizi çeken bir durumla karşılaştık. 5 km öncesinde aynı tabelayı yine görmüştük ve ekstra bir 5 km’lik yol tabelası ile karşılaşınca Yedigöller’e yakın olmadığımızı anlamıştık. Yedi buçuk saatlik bir yürüyüş sonunda Yedigöller’e giriş yaparak sorunsuz bir adımlayışla yürüdüğümüz yolun 26 km değil de 35 km ye yakın olduğunu fark ettik.

Giriş için şahıs ücretini verdikten sonra birde çadır için konaklama ücreti verecektik. Büyükgöl’ün bulunduğu ve çadırların kurulduğu bölgeye adımlarken yol boyunca yaşadığımız doğa sakinliğinin yerini karnaval şenliğine bırakmıştık. Göllerin çevresi kalabalıktı. İnsan bağrışmaları, müzik sesleri ve et kokularına doğru yönelerek ilerliyorduk. Kamp bölgesine vardığımızda yer aramaya başladık. Uygun bir çadır konaklama yeri bulduğumuzda çadırlarımızı kurup aperatif bir şeyler atıştırarak akşam güneşiyle göllerden fotoğraflar çekecektik. Bir bir göllerin etrafını dolanıp her kareden yansımaları fotoğraflayarak adımlıyorduk. Dilek Çeşmesi’nden suyumuzu içip doğal güzelliklerin korunmasını isterken, şelalesinde serinleyip; Gülen Kayalar’da kahkahalar atıyorduk.

Orman içerisinde ilginç bir ağaç vardı adına Pisagor Ağacı deniliyordu. Merakla patika işaretlerini takip ederek bu farklı türü görmek istedik. Ağaç matematikte Pisagor sembolüyle birebirdi… İki ayrı uzaklıktaki ağaç gövdeleri yüksek bir noktada kaynaşmıştı. Bu durumu açıklayacak en iyi bilgi sanırsam matematikçileri bu ağacın etrafında toplamak ve düşüncelerini almak olacaktır.

Güneşin batmaya yakın bir zamanında kampa geri dönüş yaptık. Akşam kamp ateşi için bir teneke ve tenekeye ısı verecek olan odun ve ateş gerekiyordu. Açlıkla beraber gelen yorgunluk, odun bulma işini eziyete bırakmış görünse de, ağaçlardan düşen kırık dalları toplamak için orman içerisinde adımlamaya başladık.
Belli bir zamanlık ısıtma ve sohbet keyfini verecek kadar odunumuz olmuştu artık. Şimdi açlığımızı giderme zamanıydı.. Ve dağlarda yaptığım acılı bulgur pilavını şimdi burada yapma keyfine dönüştürecektim.

Akşam karanlığında kızıl bir ateşin etrafındayız. Açlığımızı gidermiş ve sıcak içeceklerimizle kamp ateşimizin etrafında sohbete başladık. Bir süre sonra duymak istemediğimiz kampçılığa aykırı davranışlar sergileyen yedi kişilik bir ekip gün içerisinde doğadan aldığımız bütün huzuru bozacak davranışlar sergilemeye başladılar. Onlarla aramızdaki mesafe 20-30 metreydi. Paylaşmak adına bu gruba saatlerce yürüyüp de topladığım odunlardan vermiştim. Şimdi o ateş çemberinin etrafında araçlarından çıkan müzik sesi ve bağrışmalarla hatta yer yer küfürler savurarak benim gibi diğer bütün kampçıları olumsuz bir durumla karşı karşıya getirmişlerdi. Bizler insani bir şekilde nezaketle uyarmıştık onları ama bu iyi bir sonuç yaratmadı ve bizler gibi diğerleri de…

Saatlerce ateş suyu içip kampı rahatsız eden bu kişiler benliklerini kaybetmiş; kendilerini uyaran kişilerle kavga çıkarıyorlardı. Burada özel sektöre bağlanmış bir kamp işletmesi güvenlik sorunlarıyla uğraşmazken geceyi silahlı, kavgalı bir huzursuzlukla bitirmeye çalışıyorduk.
Yedigöller’de telefonların çekmemesi çok kötü bir durum olsa gerek. Ne güvenlik vardı ne de iletişim imkânı. İnsanlığa yakışmayan davranışlar sergileyen toplumsal vakalara dur diyemedik saatlerce…

Bu tür toplumsal ama toplum dışı olayları, böylesi güzel bir doğa da yaşamak çok üzücü ve de düşündürücüydü. Doğayı kendi eğlenceleri ve eğitimsiz ruhlarını eğlendirmek için oyuncak haline getiren bu kişiler, Ben ve benim gibi doğayı bütün huzuruyla seven ve sindiren insanlar için içinden çıkılamaz bir acı verdi ve vermeye devam edecek…


Pazar sabahı uyanışımızla, kahvaltı öncesi göllerin etrafında fotoğraf çekimi ve yürüyüş yaparak esneyen bedenlerimizi kuşların ve kurbağaların ezgilenişleriyle uyandırmaya çalışıyorduk. Doğanın Ruhu, burada bu anlamlı şarkılarıyla kaybolmuş huzuru yeniden veriyordu bizlere…

Öğlen saatlerinde çadırları toplamış son hazırlıklarımızı da tamamlayarak dönüş için uzun bir yürüyüşe başlayacaktık. Zafer’in sağ ayağı aşırı yürüme sonucu su topladığından yürüyüşü tamamlayamamak gibi bir durumla karşılaşmak mümkündü. Yinede yürüyebildiği yere kadar devam etmesini istedim. 10-15 km yol yürüdükten sonra ayak ağrısı çeken arkadaşıma eziyet olmaması için yoldan geçen bir araca binip devam ediyorduk. Araçta Türkiye ve başka ülkelerde avcılık sporu yapan Uğur Saltan’la karşılaşıyoruz. Sohbetler yol boyu devam ederken ayı, domuz, sülün vb… birçok canlı türünün doğada yaşam biçimlerine dair önemli bilgiler edinmiştim. Yazıcık Köyü’ne yakın bir yerde Uğur Saltan ve yol arkadaşı ile sohbetlerimizin sonuna yaklaşmış köye kısa bir mesafe içerisinde ulaşarak iki günlük faaliyetimizin 60 km’lik yolculuğuna son vermiştik.

Doğa Ruhu’nda başka bir zamanda adımlamak üzere…
Doğa Etkinliği : 8-9 Mayıs 2010
Yedigöller


Sevgiler

Yürüyen Bulut
Bulut Açar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder