tag:blogger.com,1999:blog-71863708269237611592024-03-13T22:02:41.339-07:00SeyahatnameYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.comBlogger15125tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-38006453233729760252010-06-08T05:06:00.000-07:002010-06-08T05:06:20.387-07:00Yedigöller<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvf3OZ86ViMLRyR9e_IDLiJRsoiKprDjM4GMmTEZSmIbuAGu2vqIk65vJGQxGlGAJ0FPgDrpzuqZU1G59e8bKAdEil72DKhciMbL6PVx4gTBcKTPMbzV72pFY3c6a4mXptFR2JJoyaEDPu/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvf3OZ86ViMLRyR9e_IDLiJRsoiKprDjM4GMmTEZSmIbuAGu2vqIk65vJGQxGlGAJ0FPgDrpzuqZU1G59e8bKAdEil72DKhciMbL6PVx4gTBcKTPMbzV72pFY3c6a4mXptFR2JJoyaEDPu/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b><span style="color: #cc0000;">YEDİGÖLLER / BOLU</span><br />
<br />
“İlkbaharda usul usul yürü Toprak Ana hamiledir.” </b> <br />
<br />
Baharın uyanışıyla birlikte yeşile boyanan doğa bizleri kendi diyarlarına çağırmaktadır. Şehrin verdiği yoğun stres mi? Yoksa yaşamayı her zaman arzuladığım doğa yolu mudur beni adımlamaya bu kadar istekli kılan… Son bir yıla yakın zaman oldu, doğada faaliyet yapmadım ve kendimi toprağa aç hissederek baharı Toprak Ana’nın kucağında geçirmek istiyordum. Uzun zamandır gitmek isteyip de gidemediğim Yedigöller’e bugün zaman bulmuş ve içimdeki çocuksu heyecanla uykusuz bir gün sonunda yola çıkmaya hazırdım.<br />
<br />
Saat sabahın 03.00’ ı gösterdiğinde yola birlikte çıkacağım bisiklet sevdalısı arkadaşım Zafer’i arayarak aracıyla beni evden alması için uyandırıyorum. <br />
<br />
8 Mayıs günü Ankara’dan Bolu Yedigöller’e araçla hareketleniyoruz. Ulaşımda en yakın yol güzergâhı Ankara-İstanbul karayolunun 152. km’sinden Yeniçağa sapağından ayrılıp Bolu-Gerede yoluna girmek. 18-19 km’lik mesafeden sonra petrol ofisini 500 metre geçip solda Yedigöller (48 km.) tabelasını görerek sapağa giriyoruz. Bundan sonraki yolu güneşin doğduğu ilk saatlerde ve yemyeşil doğada kuşların ezgilendiği müzikalle devam ediyoruz. Yol boyunca zaman zaman aracı durduruyor, doğa fotoğrafları çekerek kısa yürüyüşlerle çayırlarda adımlıyorduk. Sabah çeşmesinden doğal su içmeden yola devam etmek de olmazdı. <br />
<br />
Yedigöller sapağından 16 km sonra Yazıcık Köyü’ne varıyoruz. Köy sabahın sakinliğinde sessizlikle kaplanmıştı. Genel ekonomisi ormancılığa dayalı bir yapı görülmekteydi bu köyde. Ormanlarda bol miktarda meşe, kayın ve çam ağaçları mevcut yeşilimsi bir coğrafyaya sahipti. İklimini Karadeniz iklimden alıyordu bu sakin köy.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3955897&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398070760858_630070858_3955897_4817847_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sabahın 07.00’nde aracı köyün meydanına bırakıp son hazırlıklarımızı tamamlayarak Yedigöller’e yürümeye başlıyoruz. Yazıcık köyünden Yedigöller yönünü gösteren tabelayı stabilize yoldan takip ederek devam ediyoruz yürümeye. Doğa içerisinde adımlamaya başlayınca; akan çaydan balıkçıl kuşlarının havada süzülüşlerini görüyor, dağların yeşilimsi görüntüsüne kapılıyor ve şehirden çok uzaklarda olduğumuz bu eşsiz doğada ciğerlerimize çektiğimiz oksijenle kendimizi Toprak Ana’nın kucağında buluyorduk.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956009&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398074340858_630070858_3956009_2372209_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yol adımlanmaya dursun, doğanın çeşitliliğinden görebildiğimiz her farklı anı fotoğraflamaya başlıyorduk. Birçok canlı türü ile karşılaştığımız saatlerdi ve yılanlar, kertenkele türleri, uzun kuyruklar halinde sıralanmış çam kese kurtları bunlardan sadece birkaçıydı…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3955989&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398074055858_630070858_3955989_1742652_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yer yer yılancıkları çekerken; stabilize yolda köy araçlarından yaralanmış yılancıkları yol kenarındaki bitki örtüsüne bırakıyorduk. Bu dönemde nasıl ki hassas bir yolu bizler adımlıyorsak; diğer insanlarında daha dikkatli olmaları gerekiyordu doğada. Bir Kızılderili atasözünde denildiği gibi : <b>“İlkbaharda usul usul yürü Toprak Ana hamiledir.” </b> <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3952889&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs545.ash1/31845_397951495858_630070858_3952889_2978175_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Ormancılıkla uğraşan insanlarla zaman zaman yolda karşılaşıyoruz. Traktörlerin geçişi sırasında verdiğimiz sabah selamı sonrasında havaya karışan tozlu toprağı içimize çekiyor; tozu dumana katılmış bir yolda adımlamaya devam ediyorduk. Yüklerimiz ağırdı ama yürüyüş tempomuzda gitgide hızlanıyordu. 15 km sonra Yeşilöz Köyü’ne bağlı Karadere Mahallesine uğruyoruz. Çeşmesinden içtiğimiz su ile birkaç dakika dinlenip sabah işleriyle uğraşan mahalle sakinleriyle sohbet yapıyoruz. Mahallenin koruyucu köpeği de yanımıza geliyor... Çantamdan çıkardığım kekin yarısını onunla paylaşıp kalan yolumuza devam etmek üzere hareketleniyoruz.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3955950&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398072245858_630070858_3955950_1980828_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3955949&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs545.ash1/31845_398072235858_630070858_3955949_8113416_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yedigöller’e yaklaşırken eğim çıkışları yer yer artıyor rakım olarak yükselmeye başlıyorduk. Yedigöller’den akan çayın sesi yol boyunca bizi hiç yalnız bırakmazken; huzuru, sakinliği doğanın her yanından yaşıyorduk. Yedigöller’e 5 km tabelasını gördüğümüzde bir süre daha yürüyüp yakın olduğumuz düşüncesiyle gölden akan çayda ayaklarımızı dinlendirmek için uygun bir yer bulup durduk. Öğlen sıcaklığı kendini belli etmeye başlamıştı. Saatlerce yürüdüğümüz yolun yorgunluğunu ayaklarımızı soğuk suda bekleterek ve kabalak bitkisinin yapraklarının etrafında sohbet ederek gidermeye çalışıyorduk. Dinlence sonrası yolumuza kaldığımız yerden devam etmek üzere toparlanarak patikaya geri döndük. Yolda adımlamaya devam ederken dikkatimizi çeken bir durumla karşılaştık. 5 km öncesinde aynı tabelayı yine görmüştük ve ekstra bir 5 km’lik yol tabelası ile karşılaşınca Yedigöller’e yakın olmadığımızı anlamıştık. Yedi buçuk saatlik bir yürüyüş sonunda Yedigöller’e giriş yaparak sorunsuz bir adımlayışla yürüdüğümüz yolun 26 km değil de 35 km ye yakın olduğunu fark ettik. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956007&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs605.snc3/31845_398074325858_630070858_3956007_8238986_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Giriş için şahıs ücretini verdikten sonra birde çadır için konaklama ücreti verecektik. Büyükgöl’ün bulunduğu ve çadırların kurulduğu bölgeye adımlarken yol boyunca yaşadığımız doğa sakinliğinin yerini karnaval şenliğine bırakmıştık. Göllerin çevresi kalabalıktı. İnsan bağrışmaları, müzik sesleri ve et kokularına doğru yönelerek ilerliyorduk. Kamp bölgesine vardığımızda yer aramaya başladık. Uygun bir çadır konaklama yeri bulduğumuzda çadırlarımızı kurup aperatif bir şeyler atıştırarak akşam güneşiyle göllerden fotoğraflar çekecektik. Bir bir göllerin etrafını dolanıp her kareden yansımaları fotoğraflayarak adımlıyorduk. Dilek Çeşmesi’nden suyumuzu içip doğal güzelliklerin korunmasını isterken, şelalesinde serinleyip; Gülen Kayalar’da kahkahalar atıyorduk.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956121&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs545.ash1/31845_398079205858_630070858_3956121_7247550_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Orman içerisinde ilginç bir ağaç vardı adına Pisagor Ağacı deniliyordu. Merakla patika işaretlerini takip ederek bu farklı türü görmek istedik. Ağaç matematikte Pisagor sembolüyle birebirdi… İki ayrı uzaklıktaki ağaç gövdeleri yüksek bir noktada kaynaşmıştı. Bu durumu açıklayacak en iyi bilgi sanırsam matematikçileri bu ağacın etrafında toplamak ve düşüncelerini almak olacaktır. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3952893&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_397951520858_630070858_3952893_7469753_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Güneşin batmaya yakın bir zamanında kampa geri dönüş yaptık. Akşam kamp ateşi için bir teneke ve tenekeye ısı verecek olan odun ve ateş gerekiyordu. Açlıkla beraber gelen yorgunluk, odun bulma işini eziyete bırakmış görünse de, ağaçlardan düşen kırık dalları toplamak için orman içerisinde adımlamaya başladık.<br />
Belli bir zamanlık ısıtma ve sohbet keyfini verecek kadar odunumuz olmuştu artık. Şimdi açlığımızı giderme zamanıydı.. Ve dağlarda yaptığım acılı bulgur pilavını şimdi burada yapma keyfine dönüştürecektim. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956039&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398075335858_630070858_3956039_972943_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Akşam karanlığında kızıl bir ateşin etrafındayız. Açlığımızı gidermiş ve sıcak içeceklerimizle kamp ateşimizin etrafında sohbete başladık. Bir süre sonra duymak istemediğimiz kampçılığa aykırı davranışlar sergileyen yedi kişilik bir ekip gün içerisinde doğadan aldığımız bütün huzuru bozacak davranışlar sergilemeye başladılar. Onlarla aramızdaki mesafe 20-30 metreydi. Paylaşmak adına bu gruba saatlerce yürüyüp de topladığım odunlardan vermiştim. Şimdi o ateş çemberinin etrafında araçlarından çıkan müzik sesi ve bağrışmalarla hatta yer yer küfürler savurarak benim gibi diğer bütün kampçıları olumsuz bir durumla karşı karşıya getirmişlerdi. Bizler insani bir şekilde nezaketle uyarmıştık onları ama bu iyi bir sonuç yaratmadı ve bizler gibi diğerleri de…<br />
<br />
Saatlerce ateş suyu içip kampı rahatsız eden bu kişiler benliklerini kaybetmiş; kendilerini uyaran kişilerle kavga çıkarıyorlardı. Burada özel sektöre bağlanmış bir kamp işletmesi güvenlik sorunlarıyla uğraşmazken geceyi silahlı, kavgalı bir huzursuzlukla bitirmeye çalışıyorduk.<br />
Yedigöller’de telefonların çekmemesi çok kötü bir durum olsa gerek. Ne güvenlik vardı ne de iletişim imkânı. İnsanlığa yakışmayan davranışlar sergileyen toplumsal vakalara dur diyemedik saatlerce… <br />
<br />
Bu tür toplumsal ama toplum dışı olayları, böylesi güzel bir doğa da yaşamak çok üzücü ve de düşündürücüydü. Doğayı kendi eğlenceleri ve eğitimsiz ruhlarını eğlendirmek için oyuncak haline getiren bu kişiler, Ben ve benim gibi doğayı bütün huzuruyla seven ve sindiren insanlar için içinden çıkılamaz bir acı verdi ve vermeye devam edecek…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956069&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs545.ash1/31845_398076250858_630070858_3956069_800531_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Pazar sabahı uyanışımızla, kahvaltı öncesi göllerin etrafında fotoğraf çekimi ve yürüyüş yaparak esneyen bedenlerimizi kuşların ve kurbağaların ezgilenişleriyle uyandırmaya çalışıyorduk. Doğanın Ruhu, burada bu anlamlı şarkılarıyla kaybolmuş huzuru yeniden veriyordu bizlere…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956074&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs605.snc3/31845_398076760858_630070858_3956074_5085458_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Öğlen saatlerinde çadırları toplamış son hazırlıklarımızı da tamamlayarak dönüş için uzun bir yürüyüşe başlayacaktık. Zafer’in sağ ayağı aşırı yürüme sonucu su topladığından yürüyüşü tamamlayamamak gibi bir durumla karşılaşmak mümkündü. Yinede yürüyebildiği yere kadar devam etmesini istedim. 10-15 km yol yürüdükten sonra ayak ağrısı çeken arkadaşıma eziyet olmaması için yoldan geçen bir araca binip devam ediyorduk. Araçta Türkiye ve başka ülkelerde avcılık sporu yapan Uğur Saltan’la karşılaşıyoruz. Sohbetler yol boyu devam ederken ayı, domuz, sülün vb… birçok canlı türünün doğada yaşam biçimlerine dair önemli bilgiler edinmiştim. Yazıcık Köyü’ne yakın bir yerde Uğur Saltan ve yol arkadaşı ile sohbetlerimizin sonuna yaklaşmış köye kısa bir mesafe içerisinde ulaşarak iki günlük faaliyetimizin 60 km’lik yolculuğuna son vermiştik.<br />
<br />
Doğa Ruhu’nda başka bir zamanda adımlamak üzere…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=3956112&op=1&view=all&subj=406236437440&aid=-1&auser=0&oid=406236437440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs635.snc3/31845_398078935858_630070858_3956112_6466097_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><b><i>Doğa Etkinliği : 8-9 Mayıs 2010<br />
Yedigöller</i></b><br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-14504782986101814112010-06-08T05:00:00.000-07:002010-06-08T05:00:08.072-07:00Ağrı Dağı Tırmanış Güncesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUiS92-Hh9eMkwQ0iEQXHvNi8EVmxpuDtb6l5AHJVfXUioi9DwEv2WHz5ia61Zc4iMEZfaGzEN0xHP18seh31rOJrpqsk52HycYNrza-5TcYPB87s5n59Qi1IRCRyXfj9y30TbXUdlVL6A/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUiS92-Hh9eMkwQ0iEQXHvNi8EVmxpuDtb6l5AHJVfXUioi9DwEv2WHz5ia61Zc4iMEZfaGzEN0xHP18seh31rOJrpqsk52HycYNrza-5TcYPB87s5n59Qi1IRCRyXfj9y30TbXUdlVL6A/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">AĞRI DAĞI GÜNCESİ</b> <br />
<b><br />
<span style="color: #cc0000;">1 AĞUSTOS 2009</span></b> <br />
<br />
Bulutlar şarkı söyler…<br />
<br />
Yıllardır gökyüzüyle bütünleşmek adına dağların doruklarına zirve tırmanışlarına adımlayıp dururum. Toprak ana’ya gökyüzünden şarkılarımı seslendirir yürüdüğüm toprak parçasında sevgimi dile getirirdim.<br />
<br />
Bugün şairin dile getirdiğini yaşadım ve ilk defa uçtum, uçtum bozkırların yükseltisinden uzaklara… Seslendim şairle birlikte…<br />
<br />
<b>“Ne uçmayı bilirim, ne de gökten haberdarım,<br />
Bir karış bile fazla yükselemem yerimden:<br />
Toprağa basmak için yapılmış ayaklarım.<br />
<br />
Bir karış bile fazla yükselemem yerimden,<br />
Hasretle büyük, geniş semalara bakarım:<br />
Toprak beni daima çeker eteklerimden...”<br />
<br />
Cevdet Kudret Solok</b> <br />
<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246312&op=1&view=all&subj=139302582440&aid=-1&auser=0&oid=139302582440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123243215858_630070858_2246312_5208057_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yaşamım boyunca ilk defa uçağa binmenin heyecanıyla bırakıyordum kendimi semalara… Bulutların eşliğinde yeryüzünü şekillendirmiş toprak parçasına bakarken doğanın ruhu ile bütünleşmiş her şey gördüklerimle düşündürtüyordu bana bu güzellikleri. Dağların, vadilerin, ovaların, platoların izlerinden var olan birçok canlının izlerini yansıtmıştı toprak üzerinde. Yer yer kaplumbağa, yılan ve kuşların görünümleriyle canlıları resmetmişti üzerine küre… Kuş bakışıyla doğayı izlemenin keyfine vararak Nemrut Krater Gölü üzerinden Van Gölüne süzülerek konmuştuk Ferit Melen Hava Alanı’na…<br />
<br />
Göçebe kuşların izinden gelmiştik Van’a ve uçaktan dağ tırmanış çantamı alarak yolların izinden Doğubayazıt topraklarına gidecek güzergâhı bulmuştum. Ağrı Dağına (Ararat Dağı ) yakındım artık ve saatler sonra Türkiye’nin zirvesini uzaklardan görebilecektim. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246309&op=1&view=all&subj=139302582440&aid=-1&auser=0&oid=139302582440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123242945858_630070858_2246309_917_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Doğubayazıt’a gitmek üzere Van’dan ayrılarak 3-4 saatlik yolculuğa başlamıştık. Muavin koltuğunda oturmuş kaptan Mahmut Ağabey ile insandan, doğadan konuşarak Doğu Anadolu topraklarından bilgiler edinip akan nehirlerden farklı kaynaklarla debimi yükseltiyordum her zamanki gibi… Yol boyunca akan nehirlerin kaynağını sordum Mahmut Ağabey’e ve bu güzel suyun Türkiye’nin tek aktif volkanik dağı olan 3584 metrelik yükseltisi ile Tendürek krater dağından geldiğini söyledi. Kaplıcaları ile şifa bulan insanlar bu dağın var olmasıyla da güçlenmişlerdi ayrıca.<br />
<br />
Kaptanımız bu güzel sohbetlerin keyfiyeti üzerine yolculuğu tatlandırarak Tendürek’ten akan ırmağın üstünde oluşturulmuş küçük bir tesiste bizlere bir çay molası ile gönlümüzü dinlenceye bıraktırmıştı. <br />
<br />
Saatler süren yolculuk güzel sohbetlerle son bulmuş; öncesinde bağlantı kurduğum dağcı bir arkadaşla öneri üzerine benimle otele kadar eşlik ederek bölge ve dağ tırmanışı hakkında ayrıntılar alıp otelde odama yerleşmiş yorgun ilk günün yorgun bedenini uykuya bırakmıştım…<br />
<b style="color: #cc0000;"> </b><b style="color: #cc0000;">2 AĞUSTOS 2009 </b> <br />
<br />
Doğubayazıt’ta bulutlu, serin bir günün aydınlığıyla uyanmış, günün kahvaltısına eski üyesi olduğum doğa sporları kulüp üyeleriyle birlikte sohbetler eşliğinde güne başlamıştım. Ağrı dağına tırmanış için yol masraflarını minimize etmek, ulaşım ve katır ile ilgili çözümü tırmanışa katılacak tanıdık bir ekiple çözecek ve tırmanışıma odaklanarak günü beklemek adına bir günümü daha Doğubayazıt’ta gezgin adımlarla keşfedecektim şimdi. <br />
<br />
Kahvaltı sonrası sıcak bir kahvenin içilmesiyle bölgenin tarihi, doğa ve kültürel izlerine ait bilgiler edinerek şehrin 8 km güneyinde İshak Paşa Sarayını gezilecek ilk yerler arasında düşünerek dağların arasındaki sarp kayalıkların yükseltisinde bulunan kartal yuvasına doğru yürümeye başladım.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246300&op=1&view=all&subj=139301597440&aid=-1&auser=0&oid=139301597440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123242270858_630070858_2246300_976435_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
İshak Paşa Sarayı’na vardığımda birkaç yüz metrelik uzaklıkta bulunan türbe ve sarp kayalıklardaki doğa yapılarına öncelik vererek bu bölgeleri gezmeye başladım. <br />
<br />
Vadi kayalıklardan inip tarihi bir cami avlusunda dolaşırken karşımda bir türbe ve insan yoğunluğu dikkatimi çekti. Türbe, çok önemli bir mutasavvıf olan Ahmed-i Hani türbesiydi. Kürtçe Ehmedê Xanî anlamına gelen ve Hani Baba adıyla anılan çok önemli bir tarihçi, edebiyatçı halk tarafından da şeyh olarak kabul edilmiş hakkı değer bir insanın türbesiydi. 17. yy. Divan Edebiyatının Kürtçenin kurmanci lehçesine uyarlanmış birçok eseriyle tarihi izini bu güzel türbede gün be gün anılarak güçlü kılınmış.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246294&op=1&view=all&subj=139301597440&aid=-1&auser=0&oid=139301597440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123242095858_630070858_2246294_7548782_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
İshak Paşa Sarayı’na vardığımda 15 metreye yakın saray kapısında durmuş yapıyı incelerken; Kırgızistanlı bir ziyaretçiyle kısa sohbetler eşliğinde bu güzel tarihi mimariyi övmeye başladık.<br />
<br />
Sarayın yapımı 1685 yılında Çolak Abdi Paşa tarafından başlamış, oğlu İshak Paşa tarafından tamamlanmış. Saray, Türk gelenek ve mimarisine uygun olarak düşünülmüş ihtişamlı görüntüye sahip. <br />
<br />
Saraydan içeriye girdiğimde geniş bir saray avlusunda adımlamaya başladım. İçerisinde cami, türbe, aşevi, harem odaları, zindanlar, hamam, eğlence ve merasim salonu, kütüphane, cephanelik ve erzak odaları bulunmaktadır. Her bir bölüme girildiğinden birbirinden farklı mimari dokularla karşılaşmak mümkündü.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246301&op=1&view=all&subj=139301597440&aid=-1&auser=0&oid=139301597440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123242375858_630070858_2246301_5594022_n.jpg" /></a></div></div><br />
Saray mimarilerinde kabarmalar, yazıtlar ve duvarlara işlenmiş geometrik, simetrik simgeler taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdı. <br />
<br />
Yapısı ve bulunduğu dağlık bölgeden olsa gerek birçok hikâye ve efsaneye konu olmuş bu ender yapı Doğu Anadolu’da bulunan belki de en büyük mimari yapılardan biriydi. Sarayda her adımlamayla beraber görkemli yapısından hayal dünyasında yolculuğa çıkmamak imkânsız olsa gerek. Burada adımlayan her insan kendisini tarihin yolculuğuna farklı bir şekilde farklı zamanlara götürebilirdi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246302&op=1&view=all&subj=139301597440&aid=-1&auser=0&oid=139301597440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123242500858_630070858_2246302_6613969_n.jpg" /></a></div></div><br />
Saray gezisini tamamlayıp tekrar geldiğim yollardan adımlayarak dağlık yolu inmeye; esen rüzgârda kanatlarını açmış bir kartal gibi süzülerek rüzgârın esintisinde bırakmıştım bedenimi…<br />
<br />
<b style="color: #cc0000;"> </b><b style="color: #cc0000;">3 AĞUSTOS 2009</b> <br />
<br />
İki günlük Doğubeyazıt dinlencesinin ardından bedenimi dinlendirmiş, günün aydınlığıyla beraber tırmanış için son hazırlıkları tamamlayarak otelden ayrılıp, ulaşım için anlaştığım ekipteki arkadaşlarla buluşma noktasına doğru yürüdüm. <br />
<br />
Sabahın ilk saatleriyle jandarmaya tırmanış için kayıt yaptırarak Doğubeyazıt’tan Eli köyüne harekeleniyoruz bir süre sonra. Köye vardığımızda 2000 metrelik rakımda bizleri bekleyen kooperatif kurmuş yük taşıyan katırcılar karşılıyor. Bu sırada bölgeye yoğun bir grup akışı var tırmanış yapmak isteyen. Ağır yüklerimizi katırlara verdikten sonra yıllardır aynı izlerden geçmiş insan ve hayvanların oluşturduğu doğal patikadan 3200 ana kampına hareketleniyoruz. Belli bir zaman aralığında verdiğimiz kısa molalarla, yüklerimizden sorumlu katırcı Ali ile sohbetler yaparak türkülerine ortak oluyorduk. Mola sırasında atlardan birini boş bulmuş Kızılderililerin at sevgisi ve savaşçı ruhuyla koşturmaya başladım. Savaş çığlıklarıyla beraber Yelken adındaki at ile dağlık arazide kısa bir koşturmayla doğanın keyfini çıkarıyorduk… <br />
<br />
Okaheyyyyy ! <br />
<br />
<br />
Katırcı Ali’nin akrabalarının yaşadığı küçük yaylalardan birine varıyoruz bir süre sonra. Küçük bir yayla yerleşimi olan ve Kürtçe’de “Zom” anlamına gelen yaylanın büyük alanlı yayla yerleşimlerine ise “Zozan” denildiğini öğreniyorum. Bizleri karşılayan aileler ile yarı Türkçe yarı Kürtçe dilinde sohbetlerle gönülden gelen sıcak bir çay ve peynir ekmekle kısa süreli açlığımızı gideriyoruz. <br />
<br />
Yaylayı incelerken bu sırada Katırcı Ali’ye sesleniyorum. Bu tarz küçük yayla yerleşimlerde birçok alanda olmalarına karşın topluluk adı altında kabile adları bulunan bu güzel insanlarımızın bağlı bulunduğu bir adı var mıydı? diye soruyorum. <br />
<br />
Bölgedeki en büyük topluluğun kendisinin de içerisinde bulunduğu “Hasasorri” yani Haskırmızı topluluğu adına gelen yaylacılardı. Hasasorri insanları adları gibi kızıllardı. Yüksek rakımlardaki yaşamlarından olsa gerek yaşlıların yüzleri gün ışığıydı…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246261&op=1&view=all&subj=139300832440&aid=-1&auser=0&oid=139300832440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123241050858_630070858_2246261_3909299_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
Kısa süreli yaylayı gezintiye çıkıyorum ve yaylada koşuşturan atların çeşitliliği ve birbirlerine olan sevgileri görülmeye değerdi. Küçük bir tay dikkatimi çekiyor bu sırada. Boynundan bağlı olan tay kaçmasını engellemek için olsa gerek kısıtlanmıştı yaşama. Yanına yaklaştığımda sol bacak kısmındaki büyük bir yara izi hayretlere düşürmüştü. Yaylacılardan yaranın nedenini öğrendiğimizde kurtlar tarafından parçalandığını ve iki-üç günde bir geceleri yayla hayvanlarına zarar verdiklerini öğreniyorum. Yola devam ederek yayladan ayrılmış saatler sonra 3200 m. ilk kampa 4,5 saat süren yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Yüklerimizin gelmesiyle bölgede iki günlük kamp için çadırlarımızı kurmaya başladık.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246260&op=1&view=all&subj=139300832440&aid=-1&auser=0&oid=139300832440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123240950858_630070858_2246260_7796151_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kısa bir dinlenmeden sonra kamp alanına başka gruplarda konvoy halinde gelmeye başladılar. Kimisi Ağrı dağını temizlemek üzere, kimisi dünya barışı adına, kimisi ilk kez bisikletlerle Ağrı dağını küresel ısınmanın sorununa dikkatleri çekerek gidişata dikkat çekmek adına bir bir kamp alanı sayıca artmaya başlıyordu farklı düşüncelerle...<br />
<br />
Hava ilerleyen saatlerde kapanmaya başlamıştı ve gelen tırmanıcıların sayısı seyrekleşmişti artık. Kapanan bulutlar sesleniyordu karşılayış için bırakacağı yağmur damlalarına. Az sonrasında ilk damlanın ıslaklığıyla hissediyordum düşüşlerini bir bir…<br />
<br />
Kampa gelen bazı tırmanıcılardan biri dikkate değer bir rahatsızlığıyla fark ettim. Büyük çadıra yaklaştığımda üşüyen arkadaşa ilkyardımcı olarak müdahale etme sorumluluğu duydum. Eski üyesi olduğum grubun üyesiydi ve hafif Hipotermi geçiriyordu o esnada. Büyük çadırın içerisine alıp üşüyen vücudunu ısıtmak için sıcak içecekle destekliyorduk Bedrican arkadaşı. Birkaç arkadaş ile görüşüp boş olan çadırlardan birine uyku tulumunda zaman geçirip ısınmasını sağlamak yararlı olacaktı. Kendi çadırımda iki arkadaşım ısınmak için zaman geçiriyordu ki onlarında yükleri halen katırların gelişine bağlıydı. Doğada paylaşmak ve yardımlaşmak önemliydi. Zor durumlarında başkalarını düşünecek bir bütünlüğü sağlamayabilmek erdemlikti… <br />
<br />
Hafif hipotermi geçiren arkadaşımızı boş bir çadıra alıp uyku tulumu ve kıyafetlerle ısısının artmasına yardımcı olarak bu ilk günün zor sıkıntısını da atlatacaktı…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246267&op=1&view=all&subj=139300832440&aid=-1&auser=0&oid=139300832440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123241265858_630070858_2246267_5387828_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yağış artıyordu ve bir süre bulutlar eşliğinde adımladım durdum, bu olağan dağın yükseltisinde. Yağışla beraber ilk gecenin yemeğini beraber geldiğim arkadaşlarla beraber yapmak üzere büyük çadırda bir araya geldik ve sıcak bir çorba hem ortamı hem de içimizi ısıtacaktı. Sıcak çorbanın içilmesiyle yemekler yenmiş herkes bir bir çadırlarına çekilip kimisi uyumaya kimisi gecenin sessizliğinde ses bulmaya çalışıp sohbetlere karışıyordu. Yağan yağmurla, beden ve ruhen huzur bulmuş, uyumamak adına yağmur damlalarının çadırıma düşüşlerini dinlemeye çalışıyordum huzurla… Bir süre sonra doğanın sevgisinde yorgun bedenimi bırakmış olacaktım rüyalara…<br />
<br />
<div class="note_content text_align_ltr direction_ltr clearfix"> <div><b style="color: #cc0000;">4 AĞUSTOS 2009 </b> <br />
<br />
<br />
Gece durmadan yağmaya devam eden yağmurun ardından sabah gün ışığında uyanarak Ağrı Dağının zirvesine odaklanmıştım. Güzel bir sabahın ardından kamptaki bütün varlıklar uyanışa geçmişti. Sıcak bir kahve ile bu keyfi devam ettirmeye niyetliydim. Çadırımın yanına kurmuş olduğum ocak sistemi ile hemen sıcak su hazırlama işine girişerek kahvemi ilk günün eşliğinde dağ bütünlüğünde yudumlamanın sevinci vardı. Sıcak su hazır olduğunda çevredeki arkadaşlarla bu keyfi paylaşmaya devam edip sıcak suyu sürekli tazeliyorduk. <br />
<br />
Sabah uyanan tırmanışçı arkadaşların bir çoğu uykusuzluk ve üşüme problemi yaşamışlardı. Birçok kişi ilk tırmanışlarının eziyetini kaldıramayıp inişe geçmek zorunda kaldılar.<br />
<br />
Bugün yüksek irtifada vücut uyumlaşması için ikinci 4200 m. ana kampına tırmanıp tekrar 3200 m. kampına inecektik. Birkaç arkadaş ile beraber sabahın aydınlığında tırmanış patikasına bıraktık adımlamalarımızı. Tırmanış süresince eriyen kar sularından yer yer yudumlayarak, kimi zaman endemik bitki türleriyle iç içe makro zaman geçirerek zamanın ve doğanın keyfini sürdürüyorduk patikada.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246138&op=1&view=all&subj=139299917440&aid=-1&auser=0&oid=139299917440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123239780858_630070858_2246138_1266623_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bu tür ekpedisyon tırmanışlarında yüksek irtifaya uyum sağlamak vücut için gerekli bir tırmanış biçimiydi. Vücut bir süre sonra Aklimatize yani artan yüksekliklere oranla vücudun kendi kendisini adaptasyon fizyolojisine girmesi ve irtifa süresince azalan oksijen ve hava basıncına karşı vücudun kendisini ayarlamasıydı.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246139&op=1&view=all&subj=139299917440&aid=-1&auser=0&oid=139299917440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123239865858_630070858_2246139_593124_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Düşük bir tempoda irtifa çıkışını yaparak 3,5 saatlik bir zamanla 4200 metre ikinci ana kampa ulaşmıştık. Bizleri karşılayan tırmanışçılardan sıcak bir çay ile bir süre kampta zaman geçirerek karşımızda bulunan Cehennem Deresi’ndeki vadi buzullarının görselliğine odaklanmıştık. <br />
<br />
Bir süre sonra havanın kapanmasıyla beraber tempolu bir şekilde 50 dakikalık bir zamanla 3200 metre kampına dönmüş; Aklimatize uyumunu gerçekleştirmiş bulunuyorduk.<br />
<br />
Akşam saatlerinde kamp sakinliğe bürünmüş; yenilen yemeklerin sonrasında dolunay ve yıldızların eşliğinde sıcak kahvemi yudumlayarak, saatlerce semalarda dolaştım durdum…<br />
<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246140&op=1&view=all&subj=139299917440&aid=-1&auser=0&oid=139299917440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123239960858_630070858_2246140_6090692_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div></div></div><br />
<br />
<b style="color: #cc0000;">5 AĞUSTOS 2009 </b> <br />
<br />
Rahatsızlık…<br />
<br />
Gün ışığında erken uyanışla kampı toplayıp 4200 metre kampına çıkacaktık bugün. Her şey normal görünse de bedenim yorgun düşmüşçesine ağırlaşmış hissediyordu kendini. İyi bir kahvaltı yapamadan kahve ve çikolata yemek mide ağrısına neden oldu sanırsam. <br />
<br />
Katırların gelmesiyle beraber yüklerimi katırcıya verdiğimde açlık duygusuyla içtiğim soğuk süte karşı koyamadım. Bir süre sonra yanlış yaptığımı düşünerek yudumlamıştım yarım litre sütü… Sabahın erken saatlerinde bir çok grup son ana kampa çıkış için hazırlıklarını sürdürüyordu. 4200 metre kampında çadır kurma problemi yaşamamak için erken çıkış için hareketlendim. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246108&op=1&view=all&subj=139298917440&aid=-1&auser=0&oid=139298917440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123238780858_630070858_2246108_2175473_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bir süre sonra vücudumda hissettiğim ağırlık daha da artmaya başlamış; karın ağrısı ve mide bunaltısı başlamıştı. Sanırsam yediklerimle rahatsızlanacaktım…<br />
<br />
Devam etmem gerekiyordu ve dinlenmeye ara vermeden sürekli tırmanışa odaklanarak 3,5 saat sonra 4200 metre kampına varmıştım. Katırların geç geleceğini biliyordum ve kamp bölgesinde ısınan kayaların birine uzanıp karın ağrısı ve bunaltının geçmesini bekledim uzun bir süre. <br />
<br />
Kayaların üstünde ağır bir uykuya bırakmışım kendimi ve uyandığımda katırlarda gelmeye başlamıştı. Öğlen sonrası baş ağrısı da eklenince ilaçla müdahale etmek zorunda kaldım. Katırların yüklerimi getirmesiyle çadırımı hızlı bir şekilde kurup uyumam hızlı oldu o an. Çadır içinde kendimi uykuya bırakmış gece zirve için çıkıp çıkamayacağımı uyandığımda karar verebilecektim. 11 saatlik bir uyku ile gecenin karanlığında sabahın 01:00’de uyarak doğadan güç buldum…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246112&op=1&view=all&subj=139298917440&aid=-1&auser=0&oid=139298917440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123238975858_630070858_2246112_4607401_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<b style="color: #cc0000;">6 AĞUSTOS 2009</b> <br />
<br />
<br />
Bulutlara dokunuş…<br />
<br />
Dolunay ışığında son hazırlıkları tamamlamış 4200 metreden Ararat’ın doruklarına doğru hareketlenmek üzereyim. <br />
<br />
Bütün gruplar çıkış halinde tırmanışa başlamışlardı. 11 saatlik uyku sonrası hasta bir durumda çıkabileceğim inancıyla birlikte doğanın ruhunda güç ile adımlamak beni cesaretlendirmişti direncime karşılık. Sabahın 02.00’de dolunay ve yıldız kuşağında sessizlikle, bütün grupların arkasında adımlamaya başladım. Hızlı adımlayacak kadar güçsüz ama tırmanışı gerçekleştirecek kadar iyi durumdaydım. Bir savaşçı edasıyla adımlayacağım dağın yollarına şarkılar seslendirdim bugün için… Önümde yüzlerce insan tırmanıyordu ve bütün arkadaşların konuşmaları bana yankılanır durumdaydı. Vücudun tırmanmaya hazır olması bir süreyi bulacak ve kendimi iyi hissedeceğim inancıyla birlikte irtifa çıkışım hızlanabilecekti belki de… <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246086&op=1&view=all&subj=139295897440&aid=-1&auser=0&oid=139295897440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123236825858_630070858_2246086_6161725_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
4600 metre’ye yakın yamaç bir bölgede buz yoğunluğuyla beraber kramponları takmış gruplar arasından geçmeye başlamıştım. Birçok tırmanıcı yüksek irtifaya bağlı rahatsızlıklar hissederek inişe geçmeye başladılar. En çok şikayetler arasında baş ağrısı, aşırı mide bunaltısı ve kendini iyi hissetmeme duygusu güçsüz kılıyordu ilerleyişlerini ve birçoğu geri dönüş yolunu seçmişlerdi. Ben bulutların eşliğinde, doğanın yolunda güçsüzlüğü güç görerek adımlamaya devam etmiş; yalnız bir savaşçı ruhunda doğa ana’ya şarkımı söylemek adına ilerleyişe devam ediyordum.<br />
<br />
Ararat’a gün doğarken mısır piramidini andıran görüntüsü Doğubeyazıt toprakları üzerinde gölgeleniyordu. Gün doğumuyla birlikte Ararat’ın gölgesi üstünde Dolunay da son ihtişamını piramidin tepe kısmında dakikalarını geçirerek gözlerden kaybolmaya başlıyordu. Olağan güzellik vardı ve benimle beraber birçok tırmanışçı bu eşsiz anı yaşamak adına bir süre oldukları yerde izlemekle geçirdi zamanlarını…<br />
<br />
Zirveye son saatler kalmıştı artık ve hasta olan bedenim yüksek irtifa şartlarında oldukça zor adımlamalarla ilerliyordu. Oksijen oranının deniz seviyesi altında olması alınan nefes alış-verişini de hızlandırmış; dakikada attığım adım sayısı duraksayıp ilerlemekle sürüyordu. Zirve’ye dakikalar kalmıştı artık ve bir çok grup da zirve inişlerinde başarı dileklerini iletiyorlardı. 5,5 saat süren tırmanış sonunda 5165 metrelik Ağrı Dağı zirvesine varabilmiştim artık…<br />
<br />
Şimdi bulutlara dokunuş zamanıydı ve Kızıl Yol’un ezgilerinde dile getirdim gökyüzünden Toprak Ana’ya…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2246087&op=1&view=all&subj=139295897440&aid=-1&auser=0&oid=139295897440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs131.snc1/5613_123236990858_630070858_2246087_736292_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
<b><i>Ben bir tüyüm açık gökyüzünde <br />
Bu düzlükte dörtnala koşan o mavi atım <br />
Ben parlayan ve suda dolanan o balığım <br />
Ben çayırların sevinci - akşam güneşiyim <br />
Ben rüzgarla oynayan bir kartalım <br />
Ben ışıldayan damlalardan bir güvercinim <br />
Ben en uzak yıldızım <br />
Ben sabahın serinliğiyim <br />
Ben yağmurun vurmasıyım <br />
Ben donmuş kar üzerindeki parıltıyım <br />
Ben ayın göl üzerindeki uzun yansımasıyım <br />
Ben dört renkli bir alevim <br />
Ben görüntüsü alacakaranlıkta kaybolan geyiğim <br />
Yaban kazlarının kış göğünde <br />
uçarken çizdikleri açıyım <br />
Ben kurt yavrusunun acıkmasıyım <br />
Ben bunları saran rüyayım <br />
* <br />
Anlıyor musun - ben yaşıyorum ben yaşıyorum <br />
Ben dünya ile iyi ilişkiler içindeyim <br />
Ben tanrılar ile iyi ilişkiler içindeyim <br />
Ben güzel olan her şey ile iyi ilişkiler içindeyim <br />
Anlıyor musun - ben yaşıyorum, <br />
Ben yaşıyorum.<br />
<br />
Tsoai-Talle'nin Neşe Şarkısı</i></b> <br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-53149973726823351452010-06-08T04:51:00.000-07:002010-06-08T04:51:24.989-07:00Adamkayalar Kalıntıları<div class="note_content text_align_ltr direction_ltr clearfix"> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFo9o6bMVS5tYWfbsHh4XxSg4l9u2zfJAp7BoUHmCcnhbWMS6roXKO-pjWdDjuIz4zvEN1cfZaYz9JIRVoiY8xP6PJaiPgSjazMRIGKMoYGlxG3FP0DukCi5hiAhxm2jKhR7j94LnWLQSY/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFo9o6bMVS5tYWfbsHh4XxSg4l9u2zfJAp7BoUHmCcnhbWMS6roXKO-pjWdDjuIz4zvEN1cfZaYz9JIRVoiY8xP6PJaiPgSjazMRIGKMoYGlxG3FP0DukCi5hiAhxm2jKhR7j94LnWLQSY/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"> </b></div><div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">ADAMKAYALAR</b> <br />
<br />
Temmuz sıcaklıklarında doğada keşif yapmanın zorlu yanlarındandır adımlamak. Azalan su kaynaklarıyla birlikte nemli bir bölgede keşif yapıyorsanız bunaltıcı sıcaklığa uyumlanmaktan başka çareniz kalmıyor. <br />
Sıcaklıklara rağmen bugün tarihin izlerinden yola çıkarak, Roma dönemine ait kaya kabartmaların olduğu Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Kızkalesi beldesinin 10 km. kuzey yönünde bulunan Adamkayalar kalıntılarına ait bulguları inceleyeceğim.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"> </div><div class="photo_img">Gün doğumundan önce sıcaklığın artışını düşünerek erken bir saatte yola çıkmış, sakin bir doğa sezinleyişinin adımlarıyla vadilerin yükseltilerinde ilerliyordum. Sabah serinliğinde uyanan kır kuşlarının şarkıları ve cırcır böceklerinin seslenişleriyle denizden yüksek bir yerde rüzgarların eşliğinde güneşin doğuşunu karşılıyorduk doğa varlıklarıyla…</div></div><br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028576&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs165.snc1/6173_107062470858_630070858_2028576_2590391_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div>Gün doğuşunun izlenişinden sonra yol üzerinde Adamkayalar levhasının bulunduğu 2 km’lik batı yönünden patikayı yürüyerek Şeytan Deresine varmış; vadinin arasından süzülen rüzgarla bu güzel derinliği kucaklıyordum. Daha öncede yaptığım keşiflere istinaden vadinin karşısında bulunduğumdan farklı bir atmosferi olduğunu algıladım. Karşımda duran derin vadilerin sonuna doğru denizin sükunetini yükseklerden karşılamak adına vadi ve vadi içinde yaşayan bütün varlıklara seslendim… Hau ! Hau Mitakuyapi ! Merhaba, Merhaba bütün akrabalarıma…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028543&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs165.snc1/6173_107062290858_630070858_2028543_735264_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Seslenişimle sabahı karşılayanlar arasında iki sincap belirdi. Hemen solumda bulunan yüksek kaya bloğunda koşturup oyunlarını oynayan sincapların seslerine gülümseyişimle karşılık verdim. Gün ışığı yükselmeden dik vadi yamacına yapılmış Roma kalıntılarına ait kabartmaları ve kaya mezarlarını inceleyip fotoğraflamak için patika işaretlerini izleyerek devam ediyordum. Belli bir rakımı indikten sonra vadideki mağaraları inceleyerek içerisinde yaşam edinmiş bitki türleri görülmeye değer kılıyordu bu yerleri. <br />
Kabartmalar görülmeye başladığında daha önce karşı vadilerden dürbünle izlediğimden farklıydılar. Burada kabartmaları yakından görmek detaylarını ortaya çıkarıyordu. Niş içerisinde yapılmış 11 erkek, 4 kadın, iki çocuk ve bir dağ keçisine ait kabartmalar dik bir vadi yamacında taş ustalığını sergiliyordu.<br />
Ölmüş olan önemli kişilerin anılarını yaşatmak için yapılan bu kabartmalar beklide dünyada eşi benzeri olmayan inanç alanlarından bir yerdi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028557&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs165.snc1/6173_107062360858_630070858_2028557_4626683_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kabartmalarda görülen şekillerde dikkat çekenler arasında elinde üzüm salkımı tutan uzanmış bir insan kabarması ile elindeki testi ile sıvı dolduran kabartmalara; savaşı simgeleyen mızrak ve baltalı insan kabarmalarına ve aile tablosu ile sadakati simgeleyen anne çocuk ve savaşçının ölümüyle ailenin bağlı kalacağını simgeleyen tabloları görülmeye değer.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028556&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs165.snc1/6173_107062355858_630070858_2028556_794220_n.jpg" /></a></div></div><br />
Dünyada az bulunacak türden olan bu kabartmalar her geçen gün yok olma tehlikesinin sürecini burada da hızlı yaşamakta. İnsan varlığı yapıcı ve yıkıcılığıyla bilinen gücünü burada da ne yazık ki olumsuz bir şekilde göstermişti. Bu olağanüstü kaya kabartmaları define arayıcıları tarafından istila edilmiş, bir parça metal uğruna değerleri yok etme cesaretini göstererek gelecek kuşakların tarihi ve kültürel değerlerini, yaşamalarını hiçe saymışlardı.<br />
Delici makineler ile bir çok tablet zarar görmüş; tabletlerden biri de dinamit ile patlatılarak etraftaki doğal yapılara zarar verilmişti. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028573&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs185.snc1/6173_107062455858_630070858_2028573_930415_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bölgede tarihi değerlerinin araştırmasını bitirerek karşı vadiye geçmek üzere zorlu bir inişe başladım. İki vadinin arasına indiğimde güneşsiz serin bir doğada dinlenerek zaman geçirmiş tekrar tırmanmak üzere; daha önceki zamanlarda inişini yaptığım vadiden yukarı çıkmaya başladım. Vadi aralarında sayıca çok mağaralar bulunuyor; çoğu zaman bu mağaralar bölgede hayvancılık yapan çobanlara korunak oluyordu. <br />
Yorucu vadi tırmanışından sonra yükseklere çıkmış kartallar gibi esen rüzgara eşlik ediyordum. Dönüş için Yörüklerce kullanılmış doğal patikaların izlerinden devam ederek bu topraklarda uzun yıllar geçen Yörük halkının izleriyle adımlıyordum. Her yıl bu yollarda yaz ve kış göçlerini gerçekleştiren Yörükler yaşam savaşımlarını adımlıyorlardı diyarlara. 10 Mayıs gibi yaz göçleri başlayan Yörükler İç Anadolu toroslarına giderek sıcaktan da uzaklaşıyorlardı. Yaşam şartları hayvancılık ve yer yer kısa dönemli tarım yaparak zor koşullarda yüzyıllardır göçebe yaşamını unutturmuyorlardı. Bölgede kalıcı Yörük halkı da bulunuyordu. Koşulların iyi ve kötü şartlarına karşın göçlerine bölgedeki Yörük halkı da artık ara vermişti. Şu anda bu patikalarda yürüyen son göçebe Boynuinceli ve Sarıkeçili Yörükler kalmıştı. Şartlar her geçen gün zorlaşınca zamanı geldiğinde yol kat edişler duracak son göçebe ırklarda bu topraklarda yaşanmış bir tarihe perde çekeceklerdi…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028591&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs185.snc1/6173_107062560858_630070858_2028591_3560883_n.jpg" /></a></div></div><br />
<br />
<br />
<b>Günün Üzerine</b> </div><div><br />
On yaşımdayken bir gün toprağa baktım; ırmaklara, gökyüzüne ve etrafımızdaki hayvanlara baktım. Bütün bunları yapan büyük gücü kavrayamadım. Bu gücü anlamak için can atıyordum. Ağaçlara, çalılara sordum, bana bakıyormuş gibi görünen çiçeklere sordum: “Sizi kim yaptı?” Yosun kaplı taşlara baktım, bazılarının şekli insana benziyordu ,onlara da sordum. Hiçbiri bana cevap vermedi. Sonra bir rüya gördüm. Rüyamda o küçük yuvarlak taşlardan biri yanıma geldi ve her şeyi yapanın Wakan Tanka olduğunu bildirdi.<br />
<br />
<b><i>O Yaratıcı’ya saygı göstermek için O’nun eseri olan tabiata saygı göstermem gerekir…<br />
<br />
Tatanka Ohitika, Sioux Kabilesi</i></b> <br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut</div><div>Bulut Açar<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2028576&op=1&view=all&subj=129045697440&aid=-1&auser=0&oid=129045697440&id=630070858"><br />
</a></div></div></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-816659062105102212010-06-08T04:45:00.000-07:002010-06-08T04:45:51.607-07:00Pedalla Doğanın Tadına Varış<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvK9KO1TuaBk8-ScVi_vPEGdhyxNqQxJUEHcDMgXHcQsEZ7w3Qg2QCuPKB1oYzsvHZ7TxnyjBbsF7PY6LStKVdiK_So2VSN8pk41QfZjyYmvrqmt1LKuGImPy-DP2nVfMqzc9elwZRIJe5/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="262" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvK9KO1TuaBk8-ScVi_vPEGdhyxNqQxJUEHcDMgXHcQsEZ7w3Qg2QCuPKB1oYzsvHZ7TxnyjBbsF7PY6LStKVdiK_So2VSN8pk41QfZjyYmvrqmt1LKuGImPy-DP2nVfMqzc9elwZRIJe5/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">PEDALLA DOĞANIN TADINA VARIŞ</b><br />
<br />
Sadece iki tekerleği üzerinde pedallarını kullanarak fiziksel gücümüzle yol aldığmız bisikletlerimiz. Her çocukluk döneminin en muhteşem armağanları olan bisikletlerimiz. Kiminin rengi kırmızıydı kiminin ise kornası yoktu. Ama ilk heyecan veren oyun araçlarımızdı onlar ve doğayla, yollarla ve özgürlük hissiyle ilk karşıkarşıya kalışımızdı pedalladığımız zamanlar.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2070686&op=1&view=all&subj=126293057440&aid=-1&auser=0&oid=126293057440&id=630070858"><br />
</a></div></div><br />
Doğaya bisikletle çıktığım ilk zamanlardı 18’li yaşlarım. Ve hız tutkusuna kapılmıştım. Ne kadar da zaman geçmiş üzerinden şimdilerde... Hatırladığım kadarıyla en son Gaziantep Dülükbaba Ormanlarında Kartal Tepe’nin eğimli hızlı inişlerinde uçma hissini içimde hissetmiştim. Uzun zaman olmuştu pedalları çevirmeyeli.<br />
<br />
Aradan geçen zamanla bisikletin kendisini unutmuş, yerine başka doğa sporlarını yaşama ekleyerek kaldırmıştık raflara. Oysa ki çantamızda taşırdık iç lastiğini, kaynak makinesini, jant sıkmalarını ve allen anahtarlarını…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2070685&op=1&view=all&subj=126293057440&aid=-1&auser=0&oid=126293057440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs153.snc1/5693_109938420858_630070858_2070685_534850_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Şimdi Ankara’da Bisiklet Gezginler grubuna eşlik ediyorum boş zamanlarımda geçmiş zamanlardaki adrenaline kavuşacağımı düşünerek. Dünya Bisiklet Severler Günü’ne özel olan zamanı bisikletle de süslemek amacıyla bisiklet sever dostlarımızla 7 haziran Eymir Ormanlarında buluşup sabah kahvaltısı eşliğinde güzel sohbetlerle geçmişten günümüze bir yolculuk yaptık.<br />
<br />
Zamanı gelmişti artık…<br />
<br />
Son hazırlıklarımızı tamamlayarak kask ve eldivenlerimizi takıp parkurda yerimizi almıştık geçmişe inat.<br />
<br />
Şimdi pedallamanın sırasıydı…<br />
<br />
33,6 km.’lik yol kat ederek günün anlamına yakışır şekilde sevgiye dayalı bir dostlukla Eymir Ormanları’nda turu tamamladık. Ve içimde hissettiğim çoşkununda sizi bulmasını dileyerek herkesin bisikleti olmalı diyorum. Pedallamalı herkes bu güzel spora.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=2070686&op=1&view=all&subj=126293057440&aid=-1&auser=0&oid=126293057440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs153.snc1/5693_109938550858_630070858_2070686_3740576_n.jpg" /></a></div></div><br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img">Günün üzerine :</div></div><b> <i><br />
"Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile, sadece onunla başkaları için fedakarlık yapabiliriz..."<br />
<br />
Kızılderili Sözü</i> </b><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-392142932489534512010-06-08T04:40:00.000-07:002010-06-08T04:40:01.748-07:00Sahil Yolu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBrR27_kCOHmLD_qiPyL0VVWtBDcTDuHHu22er0zPuy-dJAIxHpU0lLRW4DYXZGx_voNbJCTV3UCfIZ5z8o7cOwLp8EEACn52N20Bz5-S5aFP3-rzpDWEGIiUwtaSbbwZ5qAwLxqghUJDv/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBrR27_kCOHmLD_qiPyL0VVWtBDcTDuHHu22er0zPuy-dJAIxHpU0lLRW4DYXZGx_voNbJCTV3UCfIZ5z8o7cOwLp8EEACn52N20Bz5-S5aFP3-rzpDWEGIiUwtaSbbwZ5qAwLxqghUJDv/s320/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" /></a></div><div style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><b>SAHİL YOLU (İZMİR)</b></div><br />
Gün sıcak ama rüzgâr adımlıyor benimle İzmir sahillerinde. Martıların deniz dalgalarıyla yaptıkları danslara eşlik edercesine Göztepe iskelesinden başlıyorum yürümeye.<br />
<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1911964&op=1&view=all&subj=115888117440&aid=-1&auser=0&oid=115888117440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs083.snc1/4885_99271865858_630070858_1911964_1652362_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Evet, İzmir sahillerindeyim. Ülkemizin büyük metropollerinden biri olan bu kentin sahillerinden insan manzaraları yudumluyorum.<br />
<br />
Bir hilali andırıyor şehir ve insanların günün sıcaklığına aldırış etmeden zamanın tadını çıkardıklarını görebiliyorum. Sıcaktan bunalmış olanlar bir palmiye ağacının gölgesine ilişip denizi seyrediyorlar, oltasını denize atmış olanlar ise saatler süren bekleyişle bir akşamlık yemeklerini akıllarından geçiriyorlar. 7'den 70'e balık sevdalısının olduğu bu güzel kentte sosyal yaşama ayrılan zaman çeşitliliğinden birini yaşıyorum sadece. Ve yanaşıyorum birinin yanına.<br />
<br />
- Rasgele!<br />
<br />
- Sağol ağabey<br />
<br />
- Nasıl durumlar balık çok mu?<br />
<br />
- Yok, be ağabey, sabahtan bekliyoruz keyfine. Birkaç çipura, birkaç tane kefal ve kopez var. Akşam sofrasına yettiği kadar.<br />
<br />
- Rasgele.<br />
<br />
...Bekle delikanlı bu muhteşem denizin sana sunduklarını almadan gitmeyi de unutma.<br />
<br />
Kordon'da şehrin simgelerinden faytonlar boy gösteriyor. Süslenmiş atlar tura çıkmayı düşünen müşteriler için sıralanmışlar. Geçmiş zamanların o muhteşem anlarını ve bu güzel kentin sokaklarını arşınlamak için hazırda bekliyorlar.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1911962&op=1&view=all&subj=115888117440&aid=-1&auser=0&oid=115888117440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs103.snc1/4885_99271705858_630070858_1911962_180030_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sahil yolunda yürümeye devam ederken iskeleye yakın çocuklar dikkatimi çekti. Sıcaktan bunalmış olsalar gerek, kalabalığına aldırmadan bir bir atlıyorlardı çıplak bedenleriyle denize. Deniz serinletiyordu belki onları ama gözde incimiz İzmir denizi ne yazık ki kötü bir üne kavuşmuştu. Şehirde denize girmek yasaktı ve bu kirlilik her geçen gün güzelliklerin önüne geçmeye adaydı. Kenti ve denizi kuşatan bu kirliliği İlk defa bu topraklara ve sulara vardığım gün daha net görebildim. Denizin renginin gökyüzüyle eşit olduğunu düşünürdüm, burada durumlar farklıydı. Deniz mavi tonlarında değildi ve ne yazık ki rengi bir yığın külü anımsatıyordu. Üstelik kokusuyla da insanları çok rahatsız ediyordu. Garip bir ikilem. Bu kirliliğe sebep olanların bu görüntüden ya da kokudan rahatsız olmaya hakları var mıydı acaba.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1911961&op=1&view=all&subj=115888117440&aid=-1&auser=0&oid=115888117440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs103.snc1/4885_99271655858_630070858_1911961_5837584_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sahil yolunu adımlarken denize baktığımda denizanalarının benimle birlikte geldiklerini düşündüm ve denizde yüzen şehir çöplerinin. Ticaret belki insanların yaşam koşullarının sürdürülebilirliğini sağlıyor olabilir di ama doğaya yanlış yaklaşıldığında bütün varlıkların yaşam alanlarını da yok ediyordu.<br />
<br />
Şimdiki çocuklar temiz denizlere ulaşamadıklarından kirli bir denizde çocukluk dönemlerini yaşıyorlarken; yaşam hakları olan temiz bir geleceğe her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorlardı.<br />
<br />
Ne acı.<br />
<br />
<b><i>"Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.''<br />
<br />
Kızılderili Atasözü</i></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1911963&op=1&view=all&subj=115888117440&aid=-1&auser=0&oid=115888117440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs103.snc1/4885_99271815858_630070858_1911963_4222985_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut Açar<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1911963&op=1&view=all&subj=115888117440&aid=-1&auser=0&oid=115888117440&id=630070858"><br />
</a></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-62014524233355836662010-06-08T04:34:00.000-07:002010-06-08T04:34:28.200-07:00Tütün<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJAJkvr1WUXOoHVLxaA_sxFOuhg9Bdp5-EIYkiKh5AY65-hoz11w6d5IIzulOARNs0e3MdEd95lGE7FHJCe-pcoPSQjfIT7hWgsuIa36o7vWR2hHdMm6lapqvaqsFxU8H33s1GXL1ymWjd/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJAJkvr1WUXOoHVLxaA_sxFOuhg9Bdp5-EIYkiKh5AY65-hoz11w6d5IIzulOARNs0e3MdEd95lGE7FHJCe-pcoPSQjfIT7hWgsuIa36o7vWR2hHdMm6lapqvaqsFxU8H33s1GXL1ymWjd/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">TÜTÜN</b><br />
<br />
Adına Amerika dediğimiz kıta Cenovalı bir gezginin adımlarıyla tanıştı ve batı dünyasına tanıtıldı…<br />
<br />
Sonrası kimileri için kan ve gözyaşı, kimileri içinse medeniyet demekti…<br />
<br />
Peki ya tütün?<br />
<br />
Amerikan yerlileri bizim deyimimizle Kızılderililer, Avrupalı sözde medeniyeti Amerika'ya getirmeden çok evvel tütün kullanmaktaydı…<br />
<br />
İlk Avrupalı yerleşimciler tütün içmeyi Kızılderililerden öğrendiler ve sonrasında bunu Avrupa'ya taşıdılar…<br />
<br />
Ancak Avrupalı tütünü de bir eğlence metası haline getirmeyi başardı. Oysa Kızılderililer tütünü inançları doğrultusunda kullanırlardı…<br />
<br />
Şaman ayinlerinin bir ritüeli idi barış çubuğu tüttürmek…<br />
<br />
Avrupalılar ise bunu anlamaktan uzak kaldılar ve tütünü keyfe keder kullanma yolunu seçtiler…<br />
<br />
Netice de bir tüketim metasıydı… Yan etkilerinin önemi yoktu.<br />
<br />
Avrupalı her daim yaptığını yaptı başka kültürlerden aldığını özünden kopardı, başkalaştırdı…<br />
<br />
Böylece ‘'Tobacco'' ya da ‘'Tombac'' Kızılderililerce ruhani ve güzel amaçlar için kullanılırken, Avrupalılar tarafından kendi halkını zehirlemenin aracı oldu…<br />
<br />
Kim bilir belki de bu Kızılderililerin beyaz adama karşı kazandığı istem dışı zaferdi…<br />
<br />
Müsebbibi ise yine beyaz adamdı…<br />
<br />
Düşünceler iyi ise nesnelerde iyidir… Düşünceler kötü ise nesneler de kötüleşir…<br />
<br />
Tıpkı bu hikâyede olduğu gibi.<br />
<br />
<br />
<b><i>Günün Üzerine:<br />
<br />
Çadırında yere oturup yaşam ve onun anlamı üzerine düşünen, tüm yaratıkların akrabalığını kabul ederek evrenle birlik içinde olduğunu onaylayan kişi, benliğine uygarlığın özünü aşılardı. Yerli adam, kendini bu şekilde geliştirmeyi unuttuğunda, insanlığın gelişmesi de geri kaldı.</i><i><br />
<br />
Reis Luther Dinelen Ayı</i></b><br />
<br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Kızılderili<b><i> </i></b>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-71509554491445061662010-06-08T04:30:00.000-07:002010-06-08T04:30:23.969-07:00Doğa, Tarih ve Kültürel Değerler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWkyJV9xsAt37vtlNSJM-mBORpiQ_ZUeUr0GEy0-InLJ2FoZF5BOfVcTcdHWecaEZ-HGIfUzdZTirLi5bAIQ-kVxlB4ZYPw10Lc_zM_W-M4JYX6he0NJhEHcoNiiSz9TU656yYSZjf8mRL/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWkyJV9xsAt37vtlNSJM-mBORpiQ_ZUeUr0GEy0-InLJ2FoZF5BOfVcTcdHWecaEZ-HGIfUzdZTirLi5bAIQ-kVxlB4ZYPw10Lc_zM_W-M4JYX6he0NJhEHcoNiiSz9TU656yYSZjf8mRL/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="394" /></a></div><div class="note_content text_align_ltr direction_ltr clearfix"> <br />
<div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">DOĞA, TARİH VE KÜLTÜREL DEĞERLER</b> <br />
<br />
Dünya Çevre Günü’ne girdiğimiz şu günlerde, ülkelerin, yaşamlarını sürdürebilecekleri yaşanabilir bir atmosferde temiz bir gelecek için doğayı korumak adına adım attıkları ender zamanlardan birindeyiz.<br />
<br />
Ülkemizde 5 Haziran Çevre Günü farklı bölgelerde farklı şekillerle kutlandı. Doğasına sahip çıkmak isteyen bir çok insan, suyun önemine, toprağa, havaya, yok olmaya başlayan tarihsel ve kültürel değerlere dikkatleri çekerek ekolojik gidişatın önemini dile getirmeye çalıştı. Bugün Başkent Ankara’da gerçekleştirilecek eylemlerden biri de bu değerlerin ortak bir şekilde dile getirileceği Kolej meydanıydı…<br />
<br />
Doğa üzerindeki olumsuz gidişata dur diyebilmek için ülkenin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar kilometrelerce yol kat edip Ankara’ya gelmiş 7’den 70’e binlerce insanın bir araya geldiği ve tek bir düşüncenin anlatılmak istendiği yerdeyiz bugün. Sıhhiye’de toplanan halk yürüyüş ile beraber Kolej meydanında hareketlenip konserler eşliğinde adımlayacaklardı. Kaybetmeye başladığımız değerleri resim ve sözler eşliğinde flamalara yansıtan binlerce duyarlı insan bugün seslerinin çıktığı kadar dile getireceklerdi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1815579&op=1&view=all&subj=109986717440&aid=-1&auser=0&oid=109986717440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs094.snc1/4690_92301470858_630070858_1815579_3812805_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bir çok çevre kuruluşunun organizasyon içerisinde yer aldığı bu platformda en dikkat çeken ve aktarılan konular arasında akarsular üzerine inşa edilecek barajlar sorunu ve suyun ticarileştirilmesiydi. Yapılması düşünülen barajlarla birlikte tarihi değerler de kaybolacak ve yeni nesil kendi tarihine sahip çıkamamanın acı kaybını yaşayacak gibi görünüyor.<br />
<br />
Tarihi ve doğal güzellikleriyle isim yapmış Hasankeyf, Munzur, Yusufeli gibi yerlerin akarsular üzerine inşa edilecek barajlarla sular altında kalacak olması çok acı. Bu olumsuz yaklaşımlara karşı çıkmak için verilen savaşa bizler de kayıtsız kalmayarak yürekten desteklerimizi gösteriyor; bu kıyıma dur diyebilmek için çabalıyorduk. Tarihine ve doğasına dahi sahip çıkamayan toplumumuzun kayıplarını hatırlatacak bu eylemde bir nevi toplumu bilinçlendirmek bizler için de bir sorumluluktu…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1827181&op=1&view=all&subj=109986717440&aid=-1&auser=0&oid=109986717440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs084.snc1/4582_93163245858_630070858_1827181_2320927_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sıhhiye meydanından binlerce kişiyle başladığımız yürüyüşte, Kızılderililerin doğa anlayışına uygun şekilde giyinip, bu olumsuzluğu dile getirmeye çalıştım. Doğanın katledilişine dur demek adına yürüyordum. Yanımda benimle beraber bana eşlik eden ayı kostümlü yoldaşımla dile getirdiğimiz söz Cree Kızılderili Kabilesinin doğaya bakışını yansıtıyordu.<br />
<br />
Yüzyıllar önce Amerika’nın yemyeşil doğasında koşturan kabileler, bugün o kurak bozkırlara sesleniyorlar. Bizler de bugün doğamızı koruma sorumluğuyla dile getirebildik ezgilerimizi :<br />
<br />
<br />
<b>Son ağaç kesildiğinde,<br />
Son nehir zehirlendiğinde,<br />
Son balık tutulduğunda, <br />
Ancak o zaman paranın yenilemeciğini anlayacaksınız…!</b> <br />
<div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1815615&op=1&view=all&subj=109986717440&aid=-1&auser=0&oid=109986717440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs094.snc1/4690_92301675858_630070858_1815615_6604833_n.jpg" style="width: 460px;" /></a></div><br />
</div><div>Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut</div><div>Bulut Açar <div class="photo photo_none"><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1815615&op=1&view=all&subj=109986717440&aid=-1&auser=0&oid=109986717440&id=630070858"><br />
</a></div></div></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-51869879682548199742010-06-08T04:22:00.000-07:002010-06-08T04:22:33.078-07:00Ağaçların Arkasını Görebilmek<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQh8yTAO2_iMryRHcgg8WElXx_6WJkArZUP6ZlLBolw2dAvXcvgNtsoyPFt69LlefQT3ck3fJ3RbMcapTuPIQ7zcCp8_8C8G0qE_poUhJhDY3zJtVqCjgbKu2h_2iFRovQsyUba-B515lg/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQh8yTAO2_iMryRHcgg8WElXx_6WJkArZUP6ZlLBolw2dAvXcvgNtsoyPFt69LlefQT3ck3fJ3RbMcapTuPIQ7zcCp8_8C8G0qE_poUhJhDY3zJtVqCjgbKu2h_2iFRovQsyUba-B515lg/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><span style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><b>AĞAÇLARIN ARKASINI GÖREBİLMEK</b></span><br />
<br />
Günümüz koşullarında insanların teknolojik gelişmeye uyum sağlamasıyla, asıl yaşam biçimimiz olan doğa yolundaki sevgiye dayalı birlikteliğimize duvar çekmiş durumdayız. Yapılaşmayla beraber yok olan doğa ve değişmeye başlayan ekosistem kuşakların yaşamını olumsuz etkilediği gibi canlıların bulundukları tabii alanlara da zarar vermeye başladı.<br />
<br />
Yaşam kaynağımız olan doğayı bir taraftan tahrip ederken, diğer taraftan kuşakların maddeye olan bağımlı ve sınırsız istekleriyle çatışma ve karmaşanın ortasında yeni nesli karşılıyoruz. <br />
<br />
Yeni nesillerin gelişme dönemlerinde doğaya ihtiyaç duyduğu, kist bir ortamın çevresinde bilinçsiz bir çağa ayak uydurduğu ve sıkışmış betonlaşma yapılarının arasında çocukluk çağını yaşayamadıkları gerçeği gözler önündedir. Bu olumsuz gelişim süreciyle beraber bu neslin ileriki dönemlerinde çevresel sorunlarla iç içe kalacağı gerçeği toplumsallaşma biçimine de darbe vuracaktır. <br />
<br />
Doğanın gücünün bireyler üzerindeki olumlu psikolojik etkisi eski zamanlardan beri varlığını sürdürmüştür. Eski toplumların yaşayışlarına baktığımızda insanların doğayla iç içe olduğu bir dünyevi bir ortam vardır. Geçmiş dönemlerde doğadan bir şey alındığında süreklilik için yeni bir şeyler bırakılırdı ve doğa tüketilmezdi umarsızca. Bu toplumlardan biride Kızırderililerdir. <br />
<br />
Eski yoldaki Kızılderili halkları doğa ile iç içe oldukları yaşam biçimleriyle beraber bir çok öğreti ve bilgiyi tabiatı inceleyerek yaşamlarına aktardılar. Çocukların gelişme dönemlerinde; çocukların canlıları inceleyerek, onları taklit ederek oyunlar oynamaları, gelişmelerinde de önemli bir etkendi. Oyun çağını özgürlüğe adımlayarak koşan çocuklar yetişkinlik dönemlerine girdiklerinde yaşama karşı bilinçli ve hakimdiler. Bu olumlu süreçte ise toplumsallaşmayı ve gelişmeyi devam ettiriyordu. Çocukların gelişmesi ve doğanın insanlarla uyumunda Powhatan kabilesinin hikayesini dile getirmek bizlere bir nevi nerde hata yaptığımızı hatırlatabilir beklide..<br />
<br />
“Powhatan kabilesinin yetişkinliğe geçiş sınav ve töreni yapılacaktır. Sadece, adı reis tarafından konuncaya kadar 'Ceviz' diye hitap edilen küçük Kızılderili çocuğun annesi endişelidir. Çünkü bir Kızılderili için en önemli duyulardan bir tanesi, görüşü, kısıtlıdır. Uzağı zorlukla görebilmektedir Ceviz.<br />
Annesi, onu yıllardır bu sınavda düş kırıklığına uğramaması için hazırlamakta ve onun diğer duyuları, duyma, dokunma ve koku alma yetilerini pekiştirerek, görme noksanını örtmeye çalışmaktadır.<br />
Kızılderililerin geleneklerinde, bu sınava girecek ergenlik çağı çocukları silahlarını takınıp, ormanın en karanlık, en yoğun bölgesine, gece karanlığında, kendi başlarına bırakılacaktır. Süresi her kabileye göre değişir.<br />
<br />
Ceviz'in heyecandan titreyen annesi, onu öpe koklaya, teşvik edici sözler ve son uyarılar ile uğurlar ormana.<br />
<br />
Ceviz, ilk gece, kulaklarını bir çakal, el ve ayaklarını bir köstebek, burnunu bir leopar gibi kullanarak, her tehlikeye hazır, bekler ormanda. Gözleri ile göremediklerini burnu ve kulaklarıyla hisseder. Ağaçların arkasına saklanmış hayvanları bile yakalayıp avlar, becerikli Ceviz.<br />
Yetişkinliğe geçiş töreninde, reis Ceviz'in başını okşar. "Sen" der, "çok akıllı ve güçlü bir savaşçısın. “Herkesin gördüğünden fazlasını görüyorsun!”<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-80336800253412547992010-06-08T04:18:00.000-07:002010-06-08T04:18:56.831-07:00Dağlık Frigya "Uygarlığa Yolculuk"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKxNnKj_OyrFOFIY_2j1fR-lqOE5ujBndbyxm7VO6W4Gj03qIBZ2cyXwA4YvefLMCudMlrNBaiDpO4x-fk3_1t-soQJqQLIUyblWwoJ3YRB-SPp8CYvrqaeCJfAr4v5FJfG3I0qcpam9YD/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKxNnKj_OyrFOFIY_2j1fR-lqOE5ujBndbyxm7VO6W4Gj03qIBZ2cyXwA4YvefLMCudMlrNBaiDpO4x-fk3_1t-soQJqQLIUyblWwoJ3YRB-SPp8CYvrqaeCJfAr4v5FJfG3I0qcpam9YD/s320/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" /></a></div><a href="http://www.facebook.com/note.php?note_id=99222182440"></a><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">DAĞLIK FRİGYA “UYGARLIĞA YOLCULUK"</b><br />
<br />
<b>“3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan bir insan günü birlik yaşayan bir insandır…”</b> <br />
<br />
Tarihin sırlarını aralamak, geçmişte yaşamlarını sürdürmüş uygarlıkların bulunmuş oldukları bölgelerde kalıcı yapılarıyla tarihi hissedip, görmeye çalışmak ve keşif amacıyla çıktığımız, uygarlıkların beşiği olan Anadolu’ ya yolculuğumuz; geneli üç il sınırları içerisinde (Afyon, Eskişehir ve Kütahya) bulunan ve 180 km.’yi çevreleyerek keşif için 35 km.’lik bir antik yerleşim tarihi olan Selçuklu Kümbet’i ve Dağlık Frigya’da bulunan dini inanç merkezi Yazılıkaya Vadisi’ni kapsayan iki günlük yolculuk hazırlığına başlıyoruz.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675799&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675799_5629753.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kısaca bölgenin uygarlık tarihinden bahsetmek gerekirse :<br />
<br />
“Frigler, Ege Göçleri ile Anadolu’ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir. Ancak siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750’den sonra ortaya çıkmışlardır.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675800&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675800_1920602.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Anadolu, ‘Eski Dünya’ olarak tanımlanan Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarının tam ortasında yer alır. Karadeniz, Ege ve Akdeniz’le çevrilidir. Bu yarımada, insanlık tarihinin en eski kültürlerinin doğduğu, dünya uygarlıklarının temellerinin atıldığı yerdir. Yerleşik yaşam, kent kültürü ve yazılı tarih Mezopotamya’da başladı. Mezopotamya kültürü ise Dicle ve Fırat nehirleri ile Anadolu’da başlar. Dicle ve Fırat nehirlerinin yanı sıra Kızılırmak, Sakarya, Menderes dahil tüm Anadolu akarsuları Özgün kültürlerin beşiğidir. Anadolu yerli halklarının bir çoğu Türkçe gibi bitişken bir dil konuşuyordu. Daha sonra göçle ve istila için gelen topluluklar yerli halklarla kaynaştılar. Zengin doğal ve kültürel birikimlerle özgün bir Anadolu Uygarlığı oluşturuldu. Anadolu inançları, ekonomik ve sosyal yaşam biçimleri, Akdeniz üzerinden Avrupa topraklarına taşındı. Antik Helen Uygarlığı’nın ve Rönesans’ın kaynağında Anadolu kültürlerinin etkisi vardır. Anadolu’nun her köşesi uygarlık tarihinin aydınlanmasını sağlayacak sayısız yerleşimleri barındırır. Bu büyük miras içinde, Frig Uygarlığı’nın en görkemli eserleri Dağlık Frigya bölgesindedir. Dağlık Frigya bölgesinde bulunan Eskişehir Friglerin inanç merkezidir.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675806&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675806_3386080.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Frigya bir tarım ülkesi idi. Frigya Kralları tarıma ve hayvancılığa özel önem verirdi. Sakarya ve Porsuk nehirleri ile can bulan ve Ana Tanrıça Kibele’nin kutsadığına inanılan bereketli ovalardaki ürünün bolluğu, el sanatlarındaki gelişmişlik, Frig toplumuna fark edilir bir zenginlik kazandırdı ve Frigya, efsanelerle ‘Dokunduğu Altın Kral Olan Midas’ın Ülkesi’ olarak tanındı.<br />
<br />
Friglerin dini merkez olarak seçtikleri Yazılıkaya Platformu, kaya anıtları ile donattıkları Yazılıkaya Vadisi’nde yer almaktadır. Yazılıkaya Kibele İnanç Merkezi ve çevresi askeri soylu sınıfın yaşadığı Frig Kaleleri ile koruma altına alınmıştır...”<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675812&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675812_6363480.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
10-12 Nisan 2009 Tarihli Frig Vadisi Keşfi için Ankara’dan hazırlığımı tamamlamış, otogarda otobüsün Afyon’a hareket saatini gece yarısında beklemekteydim. İzmir’den katılacak partnerim ile Afyon otogarında buluşarak önceden planlarını hazırlayıp dokümanlaştırdığımız bölgenin haritası ve tarihi bilgileriyle yolculuğa geçiyor bir taraftan Ege’den gelecek arkadaşım ve diğer taraftan İç Anadolu’dan hareketlendiğim bir yıldızlı bahar gününün gece serinliğinde aynı saatlerde hareketleniyoruz yolculuğa …<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675822&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675822_5731472.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Rahat bir otobüs yolculuğunun ardından sabahın 02:00’de Afyon otogarındaydım ve yarı uykulu halde uykuya devam edebileceğim bir yer aramaya başladım. Kamp yükümü yolcu banklarından birine yakın olacak şekilde yere bırakıp, boş bulduğum bir banka oturarak uyumaya devam ettim. Otobüs seferlerine ait anons sesleri arasında uyumaya çalışarak sabahı beklemenin bedenim üzerindeki etkisi hiç de kolay değildi. Bu tür faaliyetlerin üzerimdeki en acınası etkisi sanırım bu olsa gerek. Uyumak için çabalamak...<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675821&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675821_4427141.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
İzmir’ den gelen partnerim sabahın 05:30’da terminalde dolaşarak beni aramış ve bir bankta beni uyurken bulmuştu. Aç bir şekilde otogardaki restoran işletmelerine giderek karnımızı Afyon’a özgü tandır çorbasıyla doyurmuş, serin havada sıcak bir iç çorba ile kendimize gelebilmiştik.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675818&op=1&view=all&subj=99222182440&aid=-1&auser=0&oid=99222182440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675818_2026314.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kümbet ve Yazılakaya’ya gitmek için Afyon-Eskişehir karayolu güzergahını kullanan Kanat otobüs firmasından biletlerimizi alıp Selçuklu Kümbeti’nin bulunduğu Kümbet köyü yol sapağında inerek; yürüyüş hazırlığına başlamadan gün aydınlığında güzelim köy doğasının havasını ciğerlerimize çekiyorduk. <br />
Sapaktan 2 km. yol yürüyerek Kümbet köyüne varmış, koyunları otlatmak için gün ışığı ile birlikte yollara koyulan çobanların ve sürünün peşinden koşuşturan köpeklerin havlamaları ile sürünün arasında kalıp sohbetlerle köy kahvesinin yerini öğrenmiştik çobandan. Köy kahvesine vardığımızda kahve sahibi ve bisikletleriyle sabah keyfinin tadını çıkaran köy çocukları ile sohbetlere başlayıp bölgenin tanıtımı içi gelen bir garip gezgin olduğumuzu dile getirerek kahveye doğru adımladık. Kahve sahibi Mesut bey’in sıcak köy çayı ikramıyla kahvaltımızı yaparken bir yandan da sohbetler eşliğinde köy ve doğası hakkında açıklayıcı bilgiler alıyorduk. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675765&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675765_470191.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
İlk tarihi gezimiz köy ortasında bulunan Selçuklu Kümbeti (M.S. 1229) olacaktı ama, zaman kazanımı için 17 km.’lik Yazılıkaya Vadisi’ne ulaşmak ve Midas Anıtı İnanç Merkezinden başlamak daha akılcı geldi ve ortak kararda planımızı bu şekilde partnerimle kararlaştırmış olup Kümbet’i dönüş sonrasında araştırıp inceleyecektik. Gidiş için bir araç temin etmek ve sonrasında 17 km’lik dağ yolunu harita-pusula üzerinden dönmeyi kararlaştırarak zamanı dikkatli kullanıp programlayacaktık. Mesut bey’in bağlantısı ile köyden bir toros araç sahibi ile anlaşıp bizi Yazılıkaya Vadisi’nde bırakacaktı.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675766&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675766_6664418.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kamp yüklerimizi köy kahvesine teslim ettikten sonra gerekli ekipmanlarımızı yanımıza alıp araçla yola koyulduk. Vadiye vardığımızda inanılmayacak bir büyüklükte tarihi yapılarla karşılaştık ve saatlerce sürebilecek bir araştırma gerektirdiğini Yazılıkaya’ya vardığımızda anladık.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675768&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675768_7236300.jpg" /></a></div></div><br />
Müze kartlarımızla girişimizi yapıp, Dağlık Frigya’nın Yazılıkaya Vadisine ait broşür ve haritasını görevli memurdan temin ederek, partnerimle kroki üzerinden ön incelemeye başladık. Midas Anıtı üzerindeki Frig Yazıtları görülmeye değerdi. Fenike alfabesinden gelişen Frig yazısı batıya yayılmasıyla bu yazıtlar Yunan alfabesini de o zamanların sürecinde etkilemişti.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675769&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675769_3317714.jpg" /></a></div></div><br />
Dini merkez Midas Anıtı üzerindeki kaya işçiliği dikkate değer olağan güzellikteydi ve eşi benzeri olmayan 17 metrelik bu anıt üzerinde bulunan geometrik ve simetrik motifleriyle bizleri etkilemeye yeterdi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675770&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675770_758388.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Anıtın hemen sağında bulunan Kırkgöz Kale’si ise iç içe oyulmuş kaya yapılarıyla toplu yaşayış biçimlerini gösteriyordu. Bunun gibi daha onlarca yerleşim merkezlerini barındıran ve vadi içerisinde kaya anıtları, kabartmalar, karlıklar, nişler, sarnıçlar, kaya mezarları ve sunakları partnerimle araştırmış, geçmişte yaşamış bu gizemli medeniyetin izlerini adımlamıştık. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675771&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675771_5678054.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Gezi süresince dikkatimizi çeken önemli bir sorunda; bu anıtlara zarar verilmiş olmalarıydı ve çevrenin önemine de dikkat edilmiyordu.<br />
Uygarlık tarihine sahip çıkamayan bir toplumun geleceğe ışık tutması mümkün değildir... Yazıtları incelediğimizde bize yaklaşan yerli bir büyüğümüzle sohbete başladık. Bu yerleşim bölgesinde hayvancılıkla uğraşan yaşlı bir büyüğümüzün yazıtlar üzerinde nasıl değişiklikler yaptığına dair anlatımı ise şöyle: <b> "Gavurlar yazıyı okumak istiyorlar bizde okumamaları için çekiçle değiştirdik"</b> Yazıtın kendisinin isteğiyle, oğlu tarafından zarar verildiğini söylemesiyle değerlerimize ne kadar da, sahip çıktığımızı bir kez daha gözler önüne sermişti. Güzel ve değerli olan aşk, bir çok bölgede, tarihi eserler üzerine yazılarak, kazınarak, sprey boyalarla dile getirilerek, büyük bir tahribat yaratmaktadır. Doğamıza ve de zenginliklerimize sahip çıkamamakla beraber, verilen zararların boyutlarını görmek çok acı verici. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675772&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675772_6214338.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Krokiyi takip ederken Bitmemiş Anıt ve Antik Yol’a varıyoruz. Antik Yol üzerinde bulunan ve Bitmemiş Anıt’ı önemli kılan ise batıya bakan tek anıt olmasıdır. Üzerinde bir çok motif bulunan anıt, tapınmaların da burada yapıldığını göstermektedir.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675774&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675774_1873569.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Vadiyi gezmeye devam ettikçe birbirinden farklı yapıları keşfetmeye devam ediyorduk. Vadide ilerledikçe; Sarnıçlar, Şifalı Kibele Pınarı, Kaya Anıtı, Delikli Frig Nişi, Anıtsal Frig Kaya Mezarı, Frig Yazıtlı Antik Yol, Frig Kaya Rölyefli Basamaklı Kaya Sarnıçları, Kibele’nin Doğal Bereket Kayası, Kule, Agdistis Tapınağı, Kabartmalı Kaya idolü, Frig Kaya Yazıtı, Sümbül Anıtı, Frig Yazıtı, Kral yolu ve Sunakları görmek mümkün.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675775&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675775_1449724.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Dini inanç merkezi Yazılıkaya’da üç saatlik bir gezi araştırmasını tamamladıktan sonra, yerli halkımızla köyde sohbetler yaparak bölgeden ayrılmanın zamanı gelmiş kendimizi bilinmeyen bir doğanın dağ yollarına bırakmış, elimizdeki harita ve pusula bilgileriyle Kümbet’e doğru vadi, tepe ve orman içlerinden ilerleyerek akşam karanlığına yakın köyde olmayı planlıyorduk. Saatlerce süren doğa yürüyüşümüzde doğa güzelliklerinin keşfini de yapmış orman çeşitliliği ve yabanıl bitki türlerini, orman kuşlarını ve gökyüzünden seslenen şahinleri; yakın izleme aleti dürbün ile kısa süreli görme şansına sahip olmuştuk. <br />
<br />
Akşam karanlığına saatler kala planlandığımız gibi Kümbet’e vardık ve gün batımı ile birlikte bitmiş sularımızı köy çeşmesinden doldurarak ve kana kana içerek yorgunluğumuzu geride bırakmaya çalışıyorduk.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675781&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675781_3332818.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Programımız gereği; M.S. 1229’da yapıldığı düşünülen ve Eskişehir iline 83 km, Seyitgazi ilçesine 40 km uzaklıkta olan Kümbet köyündeki kalıntılardan; üzerinde leylek yuvasının ihtişamı ile adına Himmet Baba Türbesi denilen yuvarlak gövdeden oluşma Selçuklu Kümbeti yapı ve çevresindeki anıt mezarları incelemeye devam edecektik. Anıtlara doğru ilerleyip, mahallelerden geçerken; köy mahallelerin doğallığını görüp de burada yaşayanlara bakmak huzur veriyordu. Sokakta kız ve erkek çocuklarının neşeyle koşturduğu, kapı önünde torunu ile sohbet eden yaşlılarımızın bulunduğu; kuş sesleri arasında köpeklerin havladığı, tavukların koşturup horozların özgürce öttüğü güzel bir köydü burası.<br />
<br />
Karasal iklimin hakim olduğu bu coğrafyada geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sürdüren bölgedeki köyler; turizmin de geliştirilmesiyle, bu bölgelerde hem uygarlık tarihinin korunup iyi tanıtılması hem de bölgenin kalkınmasında etkinlik gösterebilir.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675782&op=1&view=all&subj=99218967440&aid=-1&auser=0&oid=99218967440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675782_6753160.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Külah şeklinde görünüm almış kümbetin üst kısmı tuğlalardan, alt kısmı ise moloz taşlardan oluşmuş olup, üzerine işlenen motiflerle kümbet, canlılığını ve ihtişamını koruyarak bu gün hala ayaktadır. Bu muhteşem esere tanıklık etmek bizler için çok büyük bir şans...<br />
Gün boyu süren gezi-kültür araştırmamızla üzerimize tatlı bir yorgunluk düşmüştü. Bizler de dinlenmek için gün ışığında geldiğimiz köy kahvesine doğru yol aldık. Köyde, sabah karşılaştığımız köy halkımızla sohbetler yaparak bir yorgunluk çayı içtikten sonra kamp için yüklerimizi alıp 5 km.‘lik Büyükyayla gölüne doğru yola çıktık. Batan güneş ile göl manzarasını görmemiz burada oluşumuza değerdi. Geceyi göl kenarında kamp yaparak geçirecektik.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675759&op=1&view=all&subj=99217532440&aid=-1&auser=0&oid=99217532440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675759_3552032.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Göl kenarından ilerlerken bölge halkından balık tutmak için gelen gençleri fark ettik. Anladık ki bölge yerlilerince çok sık ziyaret ediliyordu göl. <br />
Göle yeni girdiğimiz için çok memnun edici adımlarla ilerliyorduk ama; etrafta birden bire karşımıza çıkan çöpler dikkatimizi çekmeye başladı. Yorgunduk ve sırtımızdaki 35 kg. ağırlığındaki kamp yükü ile ağırlık taşınmayacak bir hale gelmeye başlamıştı ve bu çevre sorunlarına dikkate değer bakmakta zaman kaybetmemek için uygun bir kamp kuracak alan bakmak zorundaydık.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675761&op=1&view=all&subj=99217532440&aid=-1&auser=0&oid=99217532440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675761_2938831.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Orman içi ve göl kıyısında ilerlerken göl suyunun kirliliği gözler önünde ve gün içinde yaptığımız onca güzelliklerle adımlamanın sonrasında, moral bozan bir gerginlik üstümüzdeydi. Göl kıyısı ve orman içleri sürekli yoğun çöplerle görünmeye başlıyor ve bu olumsuz manzara karşısında belgelemek adına yorgun düşmüş bedenlerimizle fotoğraflar çekiyorduk. Etrafa piknikçilerce bırakılmış yüz binlerce çöpe dönüşmüş nesne görmek mümkündü. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675762&op=1&view=all&subj=99217532440&aid=-1&auser=0&oid=99217532440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675762_3741804.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yakılan ateşlerin etrafındaki doğaya zarar verilmiş olmasından tutun da; gazete üzerinde küflenmiş yiyecekler, poşetler, şişeler, içki kutularından bebek bezlerine her ağaç köşesinde, göl kenarında ve göl içinde, her tarafa yayıldığını görmek mümkündü. Bu durum karşısında duyduğumuz üzüntü ile adımlamaya devam ediyor ve her dakika daha da güçsüzleşiyorduk.<br />
<br />
Bu duruma müdahale etmek; deniz yıldızlarını sahilden denize atmaktan çok farklıydı. Bölge halkı güzel bir atmosferi elleriyle yok ediyor, kendi toprağına sahip çıkamıyordu. <br />
İlerledikçe temiz bir alan bulmanın zor olacağını da düşünmeye başladık ve gün de batmak üzereydi. Karşımıza göl kenarına kadar araçlarıyla yanaşan üç-dört araçlı piknikçiler çıktı. Ve gördüklerimiz karşısında nasıl bir piknik anlayışımızın olduğunu görmek bizleri ürküttü. Piknikçilerin gözlerimizin içine baka baka, çevreye attıkları çöplere de, şahit olunca sessiz iki yabancı gibi ilerledik. Uyarmak olmazdı burada ve anlaşılmazdık. İnsanın çevresini ne şekilde etkileyebildiğinin farkındalığında olması büyük bir erdem olsa gerek. Araç plakalarına baktığımızda Afyon ve Eskişehir bölgelerinden geldikleri anlaşılıyordu. Pisliklerin içinde piknik yaptıkları gibi kirletilmiş doğada, çocukları bu adımlarla yarına çocuk olabilme anlamsızlığında koşturacak ve onları duyarlı yapacak bir ebeveyn maalesef yoktu karşılarında … <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675763&op=1&view=all&subj=99217532440&aid=-1&auser=0&oid=99217532440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675763_89200.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
45 dakikalık yürüyüşümüzle çok kısıtlı temiz bir alan bulmuş çadırı bu bölgeye kurmaya karar vermiştik. Çadırı kuracağımız bölgede bulunan az miktarda ki şişe ve plastik bardakları toplayarak çevremizi temizledikten sonra, gün içinde çikolatadan başka bir şey yemediğimizden boşalan karnımızı doyurmak için hızlı bir şekilde kampımızı kurduk.<br />
<br />
Çadıra girmeden çevreyi kısa süreli incelediğimde biraz içlere ağaçların sıklaşan çevresinde; gölden 30 metresi yine çöplerle çevriliydi. Bu artık isyan edişim olsa gerek; çığlığımla Doğa Ana’ya seslendim… <b>“Ya-hey ! Ya-hey !… Kutsal Toprak Ana, "Mon-o-lah" yaşayışımın temelinde ve gidişatında var olan senin sevgin ile adımlıyorum... Beni varolduğum bu yaşayışta güçlü kıl ki; bugün yalnız kaldığım doğa aşkında sorumluluklarımla sana destek olabileyim Anne...”</b> <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675764&op=1&view=all&subj=99217532440&aid=-1&auser=0&oid=99217532440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675764_3758333.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Üzgün bir ruh haliyle gün batımında çadıra girip, arkadaşımın hazırladığı yiyeceklerle açlığımızı gidermeye ve gölde yansıyan parıltıları izleyerek yarının umuda yolculuk düşüncesiyle, yorgun düşen ruhlarımızı bedenleriyle uykuya bırakıyorduk…<br />
Sabah uyanışıyla, dinlenmiş bedenlerimizle, gölü izlemeye başladık. Göl yüzeyinde yoğun bir sis tabakası gizemli geçiş yapmakta ve orman kuşlarının şarkı söylemesiyle bu güzel huzuru tatmak, dün yaşadığımız çevresel etkiye dayalı üzüntülerimizi de hafifletmişti. Güzel bir orman ve göl kıyısında kahvaltı yaparak çadırlarımızı toparlayıp çevremizde mıntıka temizliğine başladık. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675722&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675722_5140474.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Çadır alanını, kamping kuralı gereği<b> “eskisinden daha temiz bırakmaya çalışmakla”</b> uğraştık. Ama koca gölün çevresini temizlemeye kalkışmak için bir sonraki faaliyetlerde hem bu bölgeye insanların ve ilgili kamu kuruluşların dikkatini çekmek, hem de , daha hazırlıklı ekipmanlarla bu bölgede bir savaşım vermeyi amaç edindik. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675730&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675730_4998820.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yükleri sırtladığımızda Büyükyayla gölünden ayrılık zamanı gelmişti. Bir sonraki Frig Uygarlık keşfinde bu bölgenin önemine dikkatleri çekmek üzere kamp bölgesinden ayrılarak, orman içinden, gölün akıntısının başladığı ve süre giden akıntıyla biraz macera yürüyüşüne giriştik. 2,5 km’lik yürüyüş sonrasında Eskişehir-Afyon karayolu sapağında bir aracın durmasıyla bize; gitmek isteyeceğimiz yeri sorduğunda genç arkadaşa Gazlıgöl’de ineceğimizi belirterek Afyon yönüne sohbet eşliğinde devam ettik.<br />
<br />
Şimdi sırada Gazlıgöl vardı. Gazlıgöl’de bulunan kaplıcalarda yorgunluğumuzu şifalı sularda dinlenmeye bırakacaktık. Burada bulunarak kaplıcanın tarihine yolculuk yaptığımızda; dillere düşmüş Kral Midas’ın kızı Suna’nın hikayesini de duyuyoruz yörede:<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675742&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675742_6747556.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
“Frikya Kralı Midas Gazlıgöl’e 10 km mesafede Ayazin’de (Metropolis) yaşamaktadır. Kral Midas’ın Suna isminde güzelliği dillere destan bir kızı vardır. Suna genç kızlığına adımını attığı yıllarda illet bir hastalığa yakalanır. Güzel Sunanın vücudunda çıkan sulu çıbanlara ülkenin her yerinden getirilen hekimler bir çare bulamazlar. Ağrılarına, sızılarına ve iyileşmeyen yaralarının üzüntüsüne dayanamayan kız yollara düşer.<br />
Yazın kavurucu sıcağı, yaralarının sancısı, açlık, susuzluk, günlerdir yürüdüğü yolun yorgunluğu Suna’yı perişan etmiştir. Şimdiki Gazlıgöl’e gelebilen Suna yeşillikler içinde akan suya kendini atar. Bitkin düşen güzel kız suyun verdiği rahatlıkla orda uykuya dalar. Uyandığında ağrıların dindiğini, çıbanlarının kurumaya başladığını görür. Suna bir hafta burada kalır. Yaraları tamamen iyileşir ve eski güzelliğine kavuşur. Kralın gözcüleri kızı saraya götürürler. Kral Midas’ın gece gündüz tuttuğu yas, sevinç ve mutluluğa dönüşür. Kral Midas Gazlıgöl’e derhal bir hamam yapılmasını emreder. <br />
<br />
Bu suların Frikyalılardan beri kullanıldığı bilinmektedir. Termal çamur doğal bir güzellik iksiri, demir ve potasyum gibi minareler yönünden son derece zengin olan bu çamuru Kleopatra’nın çok sık kullandığı rivayet edilmektedir. Roma ve Bizans imparatorluğunun da bölgeye verdiği önem yapılan kazı ve araştırmalar, ortaya çıkan eserlerle anlaşılmaktadır.<br />
<br />
Fatih Sultan Mehmet, Karamanoğulları seferine çıkarken yol üzerinde Gazlıgöl’e uğramış ve burayı imar ettirmiştir.”<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675744&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675744_2328098.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Gazlıgöl, Afyon-Eskişehir 20. km.’de bulunup; onlarca termal tesisleriyle hizmet vermektedir. Yolumuz üzerinde bulunan Kırkpınar Termal Otel ve Kaplıca Tesislerine girip ön araştırma yaptıktan sonra; arkadaşım bayanlar kısmına bende erkekler kısmına girmiş saatlerce şifalı sularda yorgunluk atmıştık.<br />
Kırkpınar tesislerinde 2 TL ile termal havuz, Türk hamamı ve buharlı sıcak odalardan faydalandığımızda bu kadar ekonomik olacağını tahmin edememiştik. Çamur banyosunun da olduğu tesiste sağlık bakanlığınca belirlenmiş bir çok hastalığa iyi geldiği belgelenmiş ve bölgenin ulaşım sıkıntısı olmadan bölge halkının da kaplıcalardan rahatlıkla faydalanmaları sağlanmıştır.<br />
<br />
Kaplıcadan ayrıldıktan sonra kendimizi çok hafif ve güçlü hissediyorduk. Yeniden yürüme isteğiyle Afyon karayolu istikametine 7 km’lik bir yürüyüşle devam edip, yol boyunca geçen araçlarla karşılıklı selamlaşmalarla devam ediyorduk.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675746&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675746_3714073.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Otobüsü kaçırmamak için bir süre sonra, Afyon’a gitmekte olan servislerden faydalanarak yolun kalan kısmını araçla tamamladık. Terminale vardığımızda arkadaşımın isteğiyle Afyon’a özgü sucuk ekmek ve ekmek kadayıfını yemek için terminal içerisinde bulunan işletmelere koşturuyorduk. İki işletmeye sorduğumuzda gelen yerli turist kafilelerine hizmet verdiklerinden dolayı sucuk ekmek olmadığını açıkladılar. Buraya kadar gelip de Afyon’a özgü sucuk ekmek yemeden gitmenin üzüntüsünü belirterek bu durumu protesto etmiştik arkadaşımla. O sırada terminal işletmesi yönetim kurulu başkanı şikayetimizi duyunca, bizler de kafile gibi karşılık göremediğimizden yakındık. Afyonkarahisar Otobüs İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Bey (Altınkaya), bizleri yöresel yemek konusunda bilgilendirdikten sonra, özel istek üzerine sucuk ekmek ve üstüne de ekmek kadayıfını gitmeden yiyebileceğimizi dile getirdi. Yemek ve tatlılarımız geldiğinde bu yemeğin ardından keyifli bir yolculuk yapılacağını Kadir Bey ve diğer yönetim kurulunda bulunan arkadaşlara gülümseyerek ifade ettik<br />
Sohbetlerimizin ardından otobüs saati gelmişti, bizlere göstermiş oldukları ilgiden ötürü Afyonkarahisar Otobüs İstasyonu Turizm A.Ş. yönetim kuruluna yürekten teşekkürlerimizi ilettik. Ayrıca, yoldaşım Gökyüzü’ ne beni bu keşifte yalnız bırakmayarak zorlu geçen süreçte, beraber adımladığımız için onur duyarak geldiğim topraklara geri dönüyordum… <br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut<br />
Bulut Açar<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1675749&op=1&view=all&subj=99213572440&aid=-1&auser=0&oid=99213572440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2929/108/125/630070858/n630070858_1675749_5592142.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-10030187517472430452010-06-08T04:05:00.000-07:002010-06-08T04:05:48.371-07:00Hayvanlar Olmadan İnsanlar Nedir ki?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgymQmucwGxd5KaHwAyYZuMIWzHmn_cZQspxxPVYq__Cf-42L5sFDhNv2wa74DVoHLnlydMcECx2xRRwfhyUBj7Xw5JfGNMIM4yqlC1IzrAOMO5opOC-llqwFXUcIzxBz9XU2gwJCOrSv69/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="325" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgymQmucwGxd5KaHwAyYZuMIWzHmn_cZQspxxPVYq__Cf-42L5sFDhNv2wa74DVoHLnlydMcECx2xRRwfhyUBj7Xw5JfGNMIM4yqlC1IzrAOMO5opOC-llqwFXUcIzxBz9XU2gwJCOrSv69/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">“HAYVANLAR OLMADAN İNSANLAR NEDİR Kİ ?”</b><br />
<br />
Kızılderililer, yeryüzündeki bütün canlıların yaşamda önemli bir denge oluşturduklarını ve bu dengeyi koruduğumuz sürece sevgiyle ilerleyebileceğimizi anlatırlar. Bugün ise yeryüzüne kötü muamele eden günümüz insanları olarak, doğanın dengesini alt üst etmiş; karmaşa denecek bir yaşayışta maddenin bağımlılığı ile yaşayış amaçlarımızı unutmuş bulunmaktayız.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"> </div><div class="photo_img">Bencil yaşantımızla kendimizi düşünmeye devam ettiğimiz sürece doğal yapıya zarar vermeyi alışkanlık edinmiş; gelecek kuşakların yaşam haklarını da ellerinden alarak maddeye açlık çekmeye devam ediyoruz.</div></div>Bugün Kanada gibi gelişmiş bir ülkenin yaptığı doğa katliamlarına, her yıl ki gibi olaylara basın-yayın aracılığıyla tanık olan bizler tepkimizi sadece sözlerle dile getirmeye çalışıyoruz. Çevreciler bu vahşete isyan etseler de vahşice yapılan korkunç avlanmanın hiçbir şekilde önüne geçilememesi ne utanç vericidir. Fok katliamlarının her geçen gün sayısı artmakta ve yüz binlercesi her yıl katledilerek neslimizin vahşileştiğine de tanık olmaktayız. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1494123&op=1&view=all&subj=78141687440&aid=-1&auser=0&oid=78141687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1494123_5947921.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Hani dergilerde, gazetelerde, kitaplarda söyleniriz :<b>“Kim daha vahşi ?” </b> diye… Kızgın bir dağ kurdu kapak resmi olur ve her şey doğanın üzerine atılırdı… Görüyorum ki en büyük vahşiliği eline demir sopalar alarak fokları katleden insanlarımızın madde uğruna yaptığı yanlış bir savaşımın izlerini acıyla görüp izlemekteyiz. Lüks giyim için yapılan katliamları da unutmamak gerekir. Canlı canlı derileri soyulan Orta Asya medeniyetimizin yaptığı vahşet görüntülerini izlerken; kurt köpekleri, samurlar, tilkiler, tavşanlar, vaşaklar, rakunlar, ayılar çığlık çığlığa derisiz vaziyette, üst üste yığılmış kanayan vücutlarıyla bir çöp bidonunda haykırıyorlardı… Süs aksesuarında duvara asılan ve vahşice avlanıp dondurulmuş diğer hayvanlarımız gibi…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1494125&op=1&view=all&subj=78141687440&aid=-1&auser=0&oid=78141687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1494125_7365359.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yüzyıllardır doğanın dengesi üzerinde sevgi ile adımlayan Kızılderililerin geçmişten günümüze kadar sözleri her geçen gün anlaşılmaktadır. Bir Mohawk Kabilesine ait olan sözü dile getirmek isterim: <b>“Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir…”</b> <br />
<br />
Avcıların savunmasız bebek fokları acımasızca katledişini izlerken, kafalarına vurulan ve çengelli sopalarla sürüklenip derililerini alan vahşetin altında yatan karanlık yüreklerin, insan neslinin varlığını yüzyıllarca olumsuz etkileyecek, hafızalarımızda kalacaktır.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1494122&op=1&view=all&subj=78141687440&aid=-1&auser=0&oid=78141687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1494122_4238525.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bugünün modern Şamanlarından olan ve varlıklar hakkında düşünüşlerini dile getiren Kızılderili bilge Wa’Na’Nee’Che yeryüzü döngüsünü ise şu şekilde açıklar :<br />
<br />
<b>"Bu, bize Yaratan'ın dünyayı sevgiyle oluşturduğunu ve onu tüm yaratıklara verdiğini anlatır. Hayvanlar, kuşlar, böcekler, bitkiler, su, hava, yeryüzü, ağaçlar ve insanların hepsi kardeştir. Hepimiz dünyalıyız, her şeyin ruhu kendi varlığına değişik bir şekil, nitelik, özellik ve güç verir. Ancak hepimiz aslında bir'iz. Hepimiz birbirimize Yaşam Çemberi'yle bağlıyız. Bir kişi eğer belirli bir ruhsal düzeye ve yaşam-güç dengesine ulaşmışsa, diğer varlıklarla ve Yaratan ile rahatlıkla ilişki kurabilir. Çevrenize bakın: Yaratan'ın neler yarattığını görün, Yaratan'ı da göreceksiniz..." <br />
<br />
Wa’Na’Nee’Che</b><br />
<br />
Dileriz bu tür katliamlar en kısa zamanda son bulur ve iç içe olduğumuz üç büyük dengede sevgiyle, korumayı bilerek yürümeye devam ederiz. Bitkiler, Hayvanlar ve İnsanlar doğanın oluşum dengesini koruduğu sürece gelecek nesiller de rehberliğimiz ile yeryüzünde rahatlıkla adımlayacaklardır. <br />
<br />
<br />
Doğanın sevgisi ile kalınız…<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-43059074542556979942010-06-08T03:35:00.000-07:002010-06-08T03:35:24.514-07:00Kızlar Sivrisi Dağı (3070 Metre Tırmanış)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3JQa6X9RTh3Yhe_uYBkqYF-Vck8TvrCeXbDxeXNTQDea6IJzLMW_jxarFinz662Tvu2Xi9UTOL-Xgawj-NCeZFOwJXNZIMEW_p7dXj_8EM5Kuc2rouTuRj_J1ezv6BR1iw2_O8uQ89CP_/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3JQa6X9RTh3Yhe_uYBkqYF-Vck8TvrCeXbDxeXNTQDea6IJzLMW_jxarFinz662Tvu2Xi9UTOL-Xgawj-NCeZFOwJXNZIMEW_p7dXj_8EM5Kuc2rouTuRj_J1ezv6BR1iw2_O8uQ89CP_/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="color: #cc0000;">ANTALYA KIZLAR SİVRİSİ DAĞI 3070 METRE</span></b><br />
<br />
<b>Yüksek İrtifa Dağcılık</b><br />
<br />
14-15 Mart 2009 tarihinde Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları şubeleri ve dağcılık kulüpleri arasıda gerçekleştirdiğimiz TODOKS şenliklerince, her yıl düzenlenen ve bu yıl üçüncüsüne katıldığımız Antalya Kızlar Sivrisi 3070 metre Yüksek İrtifa çıkışının 70 kişilik faaliyetin ayrıntılarını anlatmadan önce dağ geçmişi hakkında söylenegelen efsaneyi dile getirmek istiyorum.<br />
<br />
Kızlar Sivrisi 3070 metrelik yüksekliğiyle Bey Dağları’nın en yüksek noktasıdır. Antalya’nın Elmalı ilçesi sınırları içinde kalmaktadır. Antalya ile Elmalı ilçesi arası uzaklık 90 kilometre civarındadır. Gelelim dağın sevdalı olan prens ve prensesine:<br />
<br />
O zirvede bir kar parçası vardır ki, hiç erimez. Onun altında bir prenses yatar derler. Şöyle ki, <br />
Zamanın birinde, çok eski bir zamanda öyle bir zamandır ki, kadınların baş tacı edildiği bir zamanda, birbirine düşman iki krallık varmış ve bu krallıkların prensle prensesleri aşık olmuşlar birbirlerine. Zaman geçmiş tabii krallar izin vermemişler bu ilişkiye. Çünkü çok büyük bir savaş varmış aralarında ve iki kralda nefret eder diğerinden. Sen ne güçlü imişsin ulu sevda! Her şeyden ve herkesten, ateşten, sudan ve havadan ve akla gelen binlerce şeyin hepsinden daha güçlüsün. Krallıklar dağların farklı eteklerinde oldukları için iki aşık saatlerce yürüyüp dağın gizli bir bölümünde buluşurlar. Ama yok olacak gibi değil. Birbirlerine varmadan olmayacak.Velhasıl iki aşık babalarıyla konuşur ki nafile... En sonunda karar verirler,kaçacaklar....<br />
Kızlar Sivrisi'nde sevda tükenmez türküleşir. Prensesin annesi kızının yanına birde koruman verir. Koruman kızı Sivrinin tepesine götürecek ve kızla birlikte prensesi bekleyecektir. Bu senaryo aynen uygulanır. Zirveye saatler varan zorlu bir tırmanıştan sonra varırlar. Ama prens yok.Ayrıca havada dondurucu soğuk. Sabaha karsı artık vücutlar donmaya yüz tutar. Tam o sırada karşıdaki zirvede belirir prens. Yanlış sivriye çıkmıştır. Birbirlerini görürler neyse ki. Koruman aşağı inmeye başlamıştır. Prens ise yukarı.Bundan sonra kimse onları görmemiştir. Birbirlerine kavuşmuşlar mıdır? yoksa prenses donmuş mudur? bilinmez. Fakat bugün Kızlar Sivrisi'nin zirve platosunda bir mezar vardır. O mezar prensesin mezarı derler. Onun üzerinde hiç kar erimezmiş.O kar prensesin gelinliğidir. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452263&op=1&view=all&subj=77861297440&aid=-1&auser=0&oid=77861297440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452263_859420.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Derler ki, sevdalı bir kız eğer o dağa çıka , ister yaz ola ister kış ola, o mezarın basında bir gece geçire, hem de o geceyi salimen sabaha eriştire , bahtına kimin yazılacağı o gece rüyasında görür ola. Derler ki, aşığını bilmeyenler,o gece uykusunda bilir ola.<br />
<br />
Derler ki bugün, hemen şimdi sevdalı bir kız yola düşe , Sivri'nin başına tez zamanda vara, göre ki, talihi ak mıdır kara mıdır? göre ki, gönlü pek midir yara mıdır? Göre ki, sevdasına uzak mıdır vara mıdır? <br />
Kızlar Sivrisi'nin başında gelinlik gibi karın altındaki sevdalı, belki kendisi muradına eremedi ama, kim ona bir gece es olur arkadaş olur, düş olur kardeş olur ise yazgısı berrak, bahtı ak, cümle beladan uzaktır derler…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452101&op=1&view=all&subj=77861297440&aid=-1&auser=0&oid=77861297440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452101_6796495.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bugünün dağcıları olarak ülkemizde dilden dile gelmiş gezilen ve görülen mevkilerin anlatılarını edinmiş doğacılar olarak, yapmakta olduğumuz kültürel aktiflikten bir çok şeyi öğrendiğimiz üzere bizlere yapılan paylaşımları da başkalarına ulaştırmakla amaç edinmiştik. Dağın efsanesinden sonra kulüpler arası yapılacak tırmanış şenliğinde aşıkların diyarına yol alıyoruz…<br />
<br />
13 Mart gecesi Ankara’dan iki arkadaşımızla otobüs terminalinde buluşup, 23:00 ‘da Antalya’ya hareketlenen şehirler arası otobüs yolculuğumuzda, yarının aydınlık ışığını deniz kokan Akdeniz coğrafyasında buluşmak üzere yorgun bedenlerimizi uykuya bırakmıştık.<br />
<br />
Cumartesi 06:30 sabahının günışığında üç dağcı arkadaş, otobüs terminalinin köşe kuytu bir kafesinde, taze sıkılmış portakal suyu ve sıcak simitlerle kahvaltımızı yaparak sıcak şehrimizin sıcak insanları ile günü karşılıyor, yeni bir yolculuğumuz ile tekrar hazırlıklarımızı tamamlayarak Kuzey Batı tarafında bulunan Elmalı ilçesine yol alacaktık. Yarım saatte bir hareketlenen Elmalı dolmuşlarına 07:00’de binmiş 90 kilometrelik yola devam ederekten bizleri karşılayacak İzmir Zirve Dağcılık ve Bursa Zirve Dağcılık ekipleriyle sonrasında dağ yollarına grup bütünlüğünde devam edecektik.<br />
<br />
Yol süresince yanımda oturan, Antalya’da 13 yıl Tarım ve Köy İşlerinde müdürlük yapmış Celal Bey (Akkaya) dağ sohbetlerimiz dikkatini çekmiş, araya sohbetler eşliğinde konuşmaya başlamıştık. Elmalı’da boş zamanlarını bahçecilikle geçiren ve 350 m²’lik bir arazide bir çok bitki türünü bölümler halinde yetiştiren Celal Bey büyüğümüzle yol boyu Antalya’nın ekolojik ve tarımsal bölgenin oluşumundan konuştuk. Kendisi bölgenin tarım politikalarında geçmişte önemli çok önemli projelere imza atmış ve eşinin de ziraatçı olması ile bölgenin doğal yapısı üzerinde yaptıkları çalışmalarını bir bir dinlemeye başlamıştım. Yol üzerinde bulunan Delice Zeytininden, çamlara, fıstıklara, seracılığa bölgenin kalkınmasında en önemli yerlerden Korkuteli’nin mantarlarına kadar konuştuk. Korkuteli’nin Dünya Kültür Mantarcılıkta önemli bir merkez olduğunu da Celal Bey’den öğrenerek bu işin geçmişi hakkında uzun uzun bilgiler edinmiştim. Saat 09:00 gibi Korkuteli’ne vardığımızda ekipteki arkadaşımızın mide problemi yaşadığından bir sürelik mola vermek zorunda kalmış yolculara durumun önemli olduğunu belirtircesine rahatsızlıklılarını da bekletilmekten dolayı geçiştirmeye çalışıyorduk. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452076&op=1&view=all&subj=77860687440&aid=-1&auser=0&oid=77860687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452076_139178.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Elmalı’ya 09:30 gibi varmış ilçe merkezinde bizleri bekleyen grup arkadaşlarımızla selamlaşıp jandarmaya bildirilmek üzere dağ sistematiği üzerine kimlik bilgilerimizi vererek, çıkılacak dağ kulvarı hakkında da jandarmaya arkadaşlarımız haritadan bilgilendirme yapmış; Büyük Söğle köyüne doğru iki servis ile sohbetler eşliğinde tekrar bir araya geldiğimiz doğa ruhlu arkadaşlarımızla yol alıyorduk. Büyük Söğle köyüne vardığımızda köy halkı meydanda toplanmış selamlaşmalarla hazırlıklarımızı tamamlayıp, iki traktör ile yol alacak birinde kamp yüklerimiz götürülecek, diğerinde ise sıkışa sıkışa eğimli yollarda 15 km’lik yol gidecektik. Bir buçuk saat süren traktör yolculuğumuzda ardıç ormanlarının aralarından geçmiş, traktör römorkunda oturduğumuz süre içerisinde bedenlerimiz uyuşmuş biçimde bitkin düşmeye başlamıştık. Traktörün ilerleyemez olduğu ve kar tabakalarının yer yer görünmeye başladığı tepelerde ilerleyişimizin kalan kısmını da yüklerimizle yürümeye başladık. Bir saati bulan ağır kamp yüklerimizin eriyen kar yapısı, toprakla buluşan kısımlarında çamurlaşan izlerimizin üstlerimize sıçraması ile kaygan patikada ilerliyor gün ışığının keskinliğinde ilerleyişimizle kamp bölgesine varmıştık. Bizden önce kamp bölgesine varmış olan ekipler eğitimlerine başlamış bir çoğu çadırlarında dinlenmeye çekilmişlerdi. <br />
<br />
13:00 da kar üstünde çadırlarımızı kurmaya başlamış, güzel havanın tadını çıkarıyor bir taraftan da yanımızda getirdiğimiz aperatif yiyeceklerden boşalan midelerimizin açlığını gideriyorduk. <br />
14:00 gibi kış dağcılığına yeni başlamış ve zirve yapacak arkadaşlar için rehber ve eğitmenler kramponla yürüme, kazma ve çığ risklerine karşı yapılacaklar hakkında bilgilendirmeleri uygulamalı olacak biçimde anlatmışlardı. Kış dağcılığını ilk yapacak arkadaşım için birkaç düşüş eğitimini göstermek amaçlı kendimi tepeden aşağı atıp mont cebinde unuttuğum fotoğraf makinemin ekranını parçalamıştım. Bu olumsuzluluğa iç geçirmiş halde çektiklerimle yetinecektim artık. Makine çalışıyor vaziyetteydi ama görünürde çekip çekmediğini anlamak imkansızdı ve her kareyi çekiyormuşçasına denklanşöre basmaya devam ediyordum üzüntümle. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452115&op=1&view=all&subj=77860687440&aid=-1&auser=0&oid=77860687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452115_4866484.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
16:00 gibi kamp yemek kokularıyla dolmuştu. Akşam kuzey batıdan gelecek rüzgara karşı yemek ve kar eritme (su ihtiyacını gidermek) gibi işlerde rüzgar engel olmaması için kardan duvar örmüş bir mağaracık inşa etmiştim. Mönüde tadıyla, görselliği ile ad yapmış bulgur pilavımın hazırlığına başlamıştım. Eriyen kar sularını kaynatıp ısı kaybını önlemek için termosa boşaltmıştım. Arkadaşlarımızla paylaştığımız yemekleri kar üstünde sohbetlerle bitirmiş TODOKS kulübünün düdük sesi ile 17:00’deki toplantıya katılıp, şenlik içerisinde dağıtılan belge ve aksesuarlar ile dağ programının içeriğini Ahmet Şimşek’ten dinleyip sabah erken saatinde yapılacak gruplar halindeki dağ çıkışın detaylarını edinmiştik.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452117&op=1&view=all&subj=77860687440&aid=-1&auser=0&oid=77860687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452117_8257729.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Akşam karanlığı ile kamp insanları çadırlarına çekilmiş, bardağıma doldurduğum sıcak ıhlamur çayını yüksek bir tepeye çıkarak doğanın sessizliğinde yağan kar altında içecek, esen rüzgarın ezgileriyle ruhuma hitap edecektim. <br />
Çadırıma dönüp sabah 04:00’de kalkacak şekilde telefon uyarı sistemini programlayıp, çıkış için gerekli teknik donanımların hazırlığının ardından uykuya bırakmıştım yorgun bedenimi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452109&op=1&view=all&subj=77860687440&aid=-1&auser=0&oid=77860687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452109_1253486.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
Pazar sabahının 03:30’da telefonun alarm sesiyle uyanmış, kahvaltı ve zirve çıkışı için kumanya hazırlığına başlarken; çadırıma giren soğuk rüzgarın etkisiyle vücut ısı kaybetmeye başladı ve dün akşamın yemek sırasında termosta yedeklediğim sıcak suyu ısınmak için içmeye başladım. Sıcak su olmasa bu durumun hipotermiye dönüşmesi halinde sorun olacağını biliyordum. 1 litreye yakın içtiğim sıcak suyla kendime gelmiş kahvaltımı da yaptıktan sonra zirve çantamı da hazırlayarak, poşetlenen dağ botlarımın bağcıklarının donmuş haline söyleyecek söz bulamıyordum gülümseyerekten. Bir süre ayakkabı giymekle uğraşıp son hazırlıklarımı da tamamlayarak karanlıkta baş fenerimle çadırımdan dışarı çıkıp, ay ışığında parlayan çevrenin güzelliklerine odaklanmıştım. Bütün kamp saat 05:00 hareketi için son hazırlıklarını da tamamlayarak ısınmak için bölgede yürüyüşler yapıyorlardı. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452261&op=1&view=all&subj=77859997440&aid=-1&auser=0&oid=77859997440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452261_2177650.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bütün kamp 05:00 saati ile ay ışığında toplanıp hareket için grupların zaman ilerleyişi hakkında konuşarak öncü grubun TODOKS hareketi ile başlayıp son grup Zirve Dağcılık ekibi ile belirli mesafelerle devam edilecekti. Diğer İzmir dağcılık (İDADİK), DORUK orta gruplarda ilerleyecek şekilde ay ışığında baş fenerlerimizi yakmadan izlerden harekete başlayacaktık. Hava oldukça sakin ve güzeldi. Karanlıktan yükseğe çıkıldıkça aydınlamak üzere yol almaya başlanmış, ısınan vücutlarımızla üzerimizdeki fazlalıkları da bir bir çıkarıyorduk. Gün doğumunda adımlarımızla Kuzey rotası 3. Kulvara girerken bir başka grupta teknik çıkışları ile 5. kulvara girmişlerdi. 5. Kulvarın girişindeki dağcılardan bir kaçı geri dönüş kararı almışlardı ve ana kampa tekrar dönüyorlardı. Kar yapısının buza dönmeye başladığı 3. Kulvarımızda aşağı doğru kayan bir telsizi gördük ve peşinden rehberin kararını beklemeden telsizi tutmak adına koşan bir dağcının yüz metrelerce ilerleyişini ve tehlikeli bir yaklaşımda bulunduğunu an be an görebiliyor ve algılıyorduk. Öncü l. Grup kulvar girişinde kramponlarını takıp, baton yerine kazma çıkış hazırlıklarına başlarken, bizlerde bulunduğumuz eğimde krampon takmak için karda düz çukurlarlar yaparak hazırlıklarımıza başlamıştık. Bir taraftan krampon takarken diğer taraftan da enerji almak için donmuş çikolataları sert sert çiğnemeye çalışıyor yutuyorduk. Krampon değişimi yapılırken kazma ve kramponlarını getirmeyen birkaç kişinin dönüş zorunluluğuna girip döndüklerini gördüm. Riski minimize etmek her koşulda iyidir.<br />
<br />
Krampon ile çıkış başlamış eğimde artmaya devam ediyordu. İlerleyen adımlarımızla hem grubun yapısını inceliyor hem de yanımda gelen iki arkadaşımızın durumlarına bakıyor nasıl olduklarını öğreniyordum. Performansı düşen arkadaşlar yavaş yavaş geriliyor bir noktada lokal geçitlerde kendilerini dinlenmeye bırakıyorlardı bir sürelik. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452230&op=1&view=all&subj=77859997440&aid=-1&auser=0&oid=77859997440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452230_3655923.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yalnız ilerleyen bir gruptaki dağcı, kullandığımız izlerin dışında tek başına çıkarken, çantasından sarkan perlonların tehlike yaratacağını düşünüyordum ki; benim önümde ilerleyen kendi grubumdaki arkadaşın da perlonları takılı olmadığı bir anı boş bulup gizliden tehlikesini önlemiş olumsuz bir durumla karşılaşmamak için perlonları çantaya kilitlemiştim… Bu sırada yalnız çıkmaya devam eden kişi çantasından sarkan perlonları fark etmediğinden, eğim çıkışında ilerlerken ayak ve sırt açısı yakınlaşmasından dolayı krampona takılınca yardım isteyen bir seslenişini duymamızla, bulunduğu durumda geriye düşerse tehlikeli düşüşün kaçınılmaz olacağını biliyordum. Benimle aynı çizgide yürüdüğünden dolayı yardım için hareketleneceğim anda arka sırada Uluyan Kurt (Burak) arkadaşın bana seslenip yardımda bulunmamı istemesi üzerine, ani hareketle yürüyüş çizgisinden ayrılıp kazmayı sert kara saplayarak yana geçiş yapıp, tek ayağı havada perlonlara kilitlenip düşmeye yakın bir anda; sağ elimle kaval kemiği ve sol kolumla göğüs kısmını dengede tutacak şekilde; düşmesini engelleyerek sakin olması gerektiğini ve krampon dişlilerine takılı olan perlonu çıkarıp eğimde kazmasına tutunmasını söyleyerek tehlikenin önüne geçmiştik. <br />
<br />
Çıkışın ilerleyen saatlerinde rüzgar şiddetini arttırmış, rüzgarın geçiş noktalarında da adımlarımız bekliyor aralıklı geçişler yaparak ilerlemeye çalışıyorduk. <br />
Sırta vardığımızda saat 10:00 sıralarıydı ve zirve de kendisini göstermeye başlamış 5. Kulvardan çıkan ekibin zirve kutlamasını görebiliyorduk. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452321&op=1&view=all&subj=77859997440&aid=-1&auser=0&oid=77859997440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452321_1417963.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
10:15 gibi zirveye vardığımızda, 5 saat 30 dakika süren çıkışın ardından gökyüzü ile bütünleşip, zirvelerin zirvesinden yerküre ile gülümseyip, beni kabul eden dağın ve doğanın bütünlüğünde mutluluğumu ezgilerle seslendiriyordum… Ya-heyyyyy, Ya-heyyyyy, Hey-yaaa!!<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452334&op=1&view=all&subj=77859322440&aid=-1&auser=0&oid=77859322440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452334_5782793.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Toprak Ana’ya baktığım gökyüzü bulutlarından, mutlu olmanın, sevgiyle doğayı kucaklamanın ve bu zorluklarda adımlamanın ne olduğunu, bu noktaya vardığımda algılarımda bütünleştiriyordum. Yeryüzünden bir karış bile yükseğe sıçrayamayan bir bulutun sislerin ilerleyişi gibi yukarılara tırmanmıştım. Bir çok dağ gibi bugün bu dağın kış koşullarında zirveye varmış, yaşamın anlamını bir kez daha gözlerimin önünden geçirerek; sevgi ile ilerleyişimizin mükafatını da doğadan almıştım.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452324&op=1&view=all&subj=77859322440&aid=-1&auser=0&oid=77859322440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452324_7361058.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Çekilen zirve fotoğraflarının ardından gruplar iniş hazırlığına geçmiş ilerliyorlardı. İnişimi kendi grubumun dışında TODOKS dağcılık ekipleriyle inmeyi kararlaştırıp arkadaşlara önden gideceğimi ileterek iniş hazırlığında bekleyen gruba katılmıştım. Başka grupla yürümenin benim için bir öğretisi olduğunu sezinliyordum. Grupla inişe başlarken iniş rotasının Kuzey Klasik olarak belirlenip öncü arkadaşlarla beraber hareketlenmiştik. Sert rüzgarlarla birlikte gelen sis kütlesi rehbere zor anlar yaşatıyordu sanırsam ve dağcılık kurallarından birini ekip uygulamaya almış; siste sürekli irtifa kaybı yapılarak yönsüz inişe gidiliyordu. TODOKS ekibinin her yıl iniş yaptığı Klasik rota sisten yön kaybına sebep olunca iniş sırasında bazen yönlerde problemlerde çıkmıyor değildi. İrtifa kaybedildikçe sisler kaybolmaya başlamış rehber nerde bulunduğunu çıkarmaya çalışarak dağları zihninde sıralıyor gibiydi. 2700 metre’ye indiğimizde bazı sesler algılıyorduk. Rüzgarın yönüne göre gelen seslerin birkaç kişiye ait olduğunu onaylamış rehberde iletişim kurmak için rüzgarın ters yönünden sesini ulaştırmaya çalışıyordu. İniş ilerleyişinde üç kişilik bir ekibin Tur kayak’ı için hazırlandıkları ve rüzgar yönünden rahatlıkla gelen seslerinin kendi aralarında iletişimde olduklarını anlamıştım. Sisler bitince Tur kayak’ı yapacak ekip hazırlıklarını tamamlayıp kayarak inişe geçeceklerdi.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452321&op=1&view=all&subj=77859322440&aid=-1&auser=0&oid=77859322440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452321_1417963.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
İrtifa kaybedildikçe gruptaki bir çok kimseyi incelemiş ve yeni başlayan dağcıların çoğunlukta olduğunu algılıyordum. Eğimli iniş artıkça kazma ve krampon kullanımında yanlışlık yapan bir çok kimseyi gördüm ve kazmayı ters şekilde tuttuklarını görüp düzeltmelerinin yararlarına olacağını düşünerek uyardım. Önümde yürüyen birkaç arkadaşın çantalarına bağladıkları batonların sağa sola savrulmasından rahatsız olmaya başlamıştım. En riskli bir kısımdayız ve grupta bir kazanın olması halinde ve zihnin yorgun düşmeye başladığı zirve sonrası tehlikeli kazaların oluşmasını sezinliyordum. Dağ çıkışlarından kaza oranı minimizedir her zaman. Çünkü çok dikkatli emin adımlarla ilerlerler. Ama zirve yapıldığında iniş rahatlığı riski artırıyordu.inişteki arkadaşların yürüyüşlerinde dengesizlikler fark ediyor kendilerini yorgunluğa bırakırcasına adımlıyorlardı. Birkaç bayan arkadaşın önümde iniş halinde zor adım attıklarını fark ediyordum ve sürekli sorup zihinlerini kontrol etmeleri gerektiği hakkında uyarmaya başladım. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452255&op=1&view=all&subj=77859322440&aid=-1&auser=0&oid=77859322440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452255_5604363.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<b>Dağcılıkta en önemli anlar da inişte kontrolü kaybetmemektir. </b> <br />
<br />
İlerleyiş devam ederken iki kişinin, uyardığım halde kazma kontrolü sağlayamadıklarını ve yanlış tutmalarını fark ettim ve yine literatürce anlatıp bu şekilde tutulması durumunda düşmenin sadece kendilerine zarar vermeyip, önündeki insanları da düşme-kayma sırasında durduramayacağından dolayı bowling gibi dağıtacağını göstererek anlattım. Kazma tutuş şekilleri kaşık kısmı arkada, gaga kısmı ise öndeydi ve düşüş eğitimleri uygulayan biri bu hatayı yaparsa gaga kısmının sert zemine saplanması yerine kendisine saplayarak başına gelebilecekleri; iniş yapılan dinlenme kısmında uygulamalı olarak gösterdiğim halde kısa süreli tartışmalara girdik grup içinde. İki arkadaşa verilen eğitim TDF ( Türkiye Dağcılık Federasyonu ) tarafından bu şekilde verildiğini ısrarla dile getirip devam ettirtmesi halinde, ilerleyen inişte bayan arkadaşın düşüp kaymaya başlayarak duramaması ve şans eseri önündekinin kazmayı kara saplamış olması tehlikenin boyutunu da hatalarına karşı göstermiş oldu. Nasıl durması gerektiğini dahi bilemeyen birinin, herkesi tehlikeye düşüreceğini ve kış dağcılığı yapılmasına karşı çıkarak rehber Ahmet Şimşek ile bu tür bir riskin kaçınılmaz olup neden dikkat edilmediğini sorduğumda anladım ki, gruplar arasında disipline bir yapıdan çok hatayı kapatma söz konusu olmuştu ve bana verilen cevap: “İki arkadaşın TDF tarafından yaz ve kış dağcılık eğitimlerini tamamlayıp burada olduklarını” belirtmesi üzerine şoka uğramış rehberle birlikte öne geçerek inişi de kontrollü tutacak şekilde iyi bir şeylere neden olmak yerine kendimi maydanoz olmuş misali gergin hissediyordum. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452100&op=1&view=all&subj=77859322440&aid=-1&auser=0&oid=77859322440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452100_4327053.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
İniş devam ederken hava ısınmaya başlamış gün ışığı karı yumuşatıyordu. Çığ riskini gördüğümüz bir noktada rehberin fikir paylaşması ile açık bir bölgeden gitmek yerine sırt oluşturmuş bir blok kenarından inişe devam ediyorduk. Kar üstü yumuşayan kütlenin alt kısmı buzdu ve kramponların uçları dahi girmiyordu. Kayarak inmeyi düşünmüştüm ama beklide kramponla inişin öğretisine devam etmek gerektiğini algılayarak devam ettim. Bu noktada biliyorum ki bir çok kişi düşecekti. Rehberle belli bir noktada inenleri gözlemliyor bir çok kişi tek tek düşüyordu bu bölgede. Bu sırada Ahmet Şimşek yanımıza gelerek bana : “kazma nasıl tutulur gösterir misin?” demesi üzerine bende gergin halimi üstümden atamadığımdan dolayı üstüne bilgi paylaşımında haklı olduğumuz halde üzüntüsünü yaşamak, iki arkadaşın aldığı eğitime göre bende onlar gibi davranıp kazmayı yanlış tutmuş karşımda beni dinleyenleri şoke etmiştim. Şoke etmemin sebebi ise yukarda bahsettiğim düşme sırasında kazma tutuş düzenince yapılan hareketin ne şekilde zarar göreceğini açıklayarak, vücuduma nasıl saplanıp da başıma neler geleceğini anlatışım. Oysa doğruluk kabul edilmediğinden öyle anlatmış gerginliği de gülümseyerek anlatıma vermiştim. Ahmet bey beni yanlış anladığını ve bu konuda üzgün olduğunu dile getirip bu tür faaliyetlerde başlarına bir şey gelmeden tehlikeyi anlamadıklarını dile getirmişti. Haklıydım ama üzüntüm devam ediyordu. Çünkü dağcılığın disipline edilmesi gerektiğini savunuyor ve neden bilindiği halde bu hataları engelleyecek bir şey yapılmadığını dile getiriyordum. Rehber yetkisini kullanabilmeliydi ve grubu iyi tanımalıydı.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452190&op=1&view=all&subj=77851292440&aid=-1&auser=0&oid=77851292440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452190_6118300.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Ahmet bey ile sohbetlerimiz plato düzlüklerinde sıcaklık bularak geçmişte yaptığı faaliyetlerden bana bilgiler veriyordu. Yaş olarak ilerlemiş halen dağların sevgisiyle kucaklaşması iyi bir şeydi. İlerleyen sohbetlerle birlikte önden devam ederken karda iz açmak için öne geçmemi rica etti ve uzun bir süre bozulmamış karda yürüme uygunluğu için izler açarak ilerliyorduk. Bozulmamış bir karda rehber olmak ve karda iz açmak her zaman yorucudur. Yürüyüş eğitimlerinde Lokal Santral geçişlerle önde yorulan kişi en arkaya alınır ve bir arkasında ilerleyen kişi öncü olurdu. Bizde bunu gerçekleştirerek ana kampa 2 saat 30 dakika süren ilerleyişle devam ediyorduk. Kampa ilk gelenler olarak zirve faaliyetine katılmamış iki arkadaşın beni kutlaması ve sıcak bir şeyler ikram etmesi dağ koşullarında paylaşmanın ne demek olduğunu gözler önüne seriyor huzurla mutlu kılıyordum kendimi. <br />
<br />
13:00 gibi kamp bölgesine vardığımda bir şeyler atıştırıp sürekli sıvı tükettim. Çünkü bu faaliyetimi susuz geçirmiştim. Zirvede arkadaşlarımca verilen küçük bir bardaktaki sıcak su dışında 8 saatlik bir faaliyeti bitirebilmiştim sonunda. Suyum donmuştu ve yapacak en iyi şey güçlü kalmayı sürdürmekti sanırsam. Bu güçlü bağışıklığı kazanmanın altında geçmiş yaz faaliyetlerinde yaptığımız susuz tırmanış denemeleri etkili olmuştu belki de... Ağızdan sürekli nefes almak susuzluğu tetiklerdi ve sürekli burundan aldığımdan nefes düzenini koruyor, su ihtiyacı da hissetmediğim gibi vücut aslında suda istiyordu. Bu konuda yaşadığım en büyük sıkıntı Temmuz 2008’de Aladağlar’daki 3296 metrelik Eğritepe zirve tırmanışıydı.<br />
<br />
Aladağlar’da başıma gelen talihsiz bir yaz tırmanış günüydü o gün ve Avcıbeli ana kampında Eğritepe tırmanışı yaparken kayalılıklara pet şişem düşmüş; patlayan suyun susuzluğuma neden olmasıyla gruptaki paylaşmanın sıkıntısını da yaşayarak kimseden su isteyemez duruma düşmüştük. Bölgede su kaynağı da yoktu ve rehber en büyük hatayı susuz bir bölgeye kamp atarak iki günü yeterli olmayacak sularla faaliyeti bitirmeye çalışıyorduk. O gün zirveye yakın bir yerde bulduğum tozlu kar kütlesinde karları yiyerek susuzluktan çatlayan dudaklarıma merhem olmaya çalışıyor, vücuduma enerji akmasını sağlayarak kar yiyiyordum. Saf kar yemek vücut için zararlı olsa da yapacak tek bir şey vardı ve yanımda taşıdığım şekerli tozu karla karıştırarak yemeye başlamış uzun bir sürelik faaliyeti bununla sonlandırmıştım. İki zirve tırmanışı daha yapılacaktı o gün, yanımda sadece 300 ml. dönüş için yetmesi dahi sıkıntı yaratacak su miktarı kalmıştı ve akşam olmuş çıkış ile ilgili problemleri dile getirerek partnerimle dönüş kararı almaya karar vermiştim. Verdiğim karar doğru görülmüş olacak ki herkesin yeterli suyu yoktu ve akşam için dahi aperatif yiyecekler yenilmiş yemek yapılamamıştı susuzluktan. O gün yaşanan bu olumsuzluk ile herkesin dönüş kararı alması ile susuz geçen dönüş yolumun zor koşullarda kendisini idare edebilmesiyle gücüme güç katabilmiştim…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1452074&op=1&view=all&subj=77851292440&aid=-1&auser=0&oid=77851292440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1452074_1648820.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sevdalıların diyarında 2 gün 1 gece konaklayarak Kızlar Sivrisi 3070 metre yüksek irtifa kış tırmanışını tamamlayarak, bütün ekipler kampa varmış dönüş yolumuzun sıkıntısını yaşamamak için Antalya ekibi ile gitmem gerektiğini ekibe bildirerek toplanma hazırlıklarımı tamamlamıştım bölgeden ayrılmak üzere. 14:00’da kamp bölgesinde arkadaşlarımızla vedalaşıp ayrılırken güzel bir faaliyetin ardından yeni bir dağda buluşmak üzere bütün varlıklara sesleniyordum… Yata-heyyaa !<br />
<br />
<br />
<b>“Özgür ruhların, yaşamın amacını edindiği dağların bütünlüğünde sevgiyle adımlıyoruz…”</b> <br />
<br />
Sevgilerle…<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Bulut AçarYürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-87047829545998361682010-06-08T03:26:00.000-07:002010-06-08T03:26:05.501-07:00Kamp Ateşi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6C1NCXPowGG2z4E9SJEcRSufX7Maq-TGya3YGEFjU7TKSYUJNoNZnbk3Vt42vwMeGJPq2JR3bRSLh_2aA_j_8o1oF3APB2d7_k9tenet4MalQPJIbzKNpN_GLWRyyPWNsQPAmTqW9efhq/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6C1NCXPowGG2z4E9SJEcRSufX7Maq-TGya3YGEFjU7TKSYUJNoNZnbk3Vt42vwMeGJPq2JR3bRSLh_2aA_j_8o1oF3APB2d7_k9tenet4MalQPJIbzKNpN_GLWRyyPWNsQPAmTqW9efhq/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">KAMP ATEŞİ </b><br />
<br />
Yol, bulutlara giden rehberliğin gidişatındadır… <br />
<br />
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için yapacağımız Antalya Kızlar Sivrisi Dağı 3070 m. yüksek irtifa tırmanışları hava muhalefeti üzerine iptal olmuş, kendimi gün ışığı öncesinde kamp yükümle yolların rehberliğine bırakmıştım.<br />
<br />
Gece, Bolu Abant yol sapağındaki Gökdemir tesislerinde otobüsten ayrılıp, cumartesi sabahının ilk ışıklarını beklemek üzere çay içme salonunda her zamanki sessiz ve ışıksız masamda uykuya bırakmıştım bedenimi.<br />
<br />
Gün ışığının huzmesi ile göz kapaklarımı zorlayan ve uykudan uyanmanın sersemliğinde yorgun bedenimin son dakikalarını üzerimden atıp, doğanın ezgisiyle güne doğum yapan kelebek misali karşımdaki ormanın görselliğine kanat çırpıyordum.<br />
<br />
Sıcak bir tost ve iç ısıtan açık bir çayla kahvaltımı yapıp, hazırlıklarımı tamamlayarak yola düşmüş, doğanın uyanışıyla adımlıyordum. Sapağa girdiğimde yolun altından geçen deredeki akıntının sesi ve ormandan gelen kuşların cıvıltılarıyla karşılanmak, yol boyu süren doğa ezgileriyle özgürlüğün ruhaniyetiyetinde sesleniyordum… Ya-heyyyyy! <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277124&op=1&view=all&subj=75928202440&aid=-1&auser=0&oid=75928202440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277124_892.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kamp yükümle yürümeye devam ederken, eriyen karların yol kenarlarında oluşturduğu derenin su yüzeyinde dikkatimi çeken bir şey oldu. Bir köpeğin bedeni su yüzeyinde ölü bir şekilde yüzüyordu. Başına ne gelebileceğini düşünürken bir an geçmiş günlerdeki acı olaylar içimi ürpertmeye yetmişti. İstanbul’da yaşanan küçük bir kız çocuğuna köpeklerin saldırısı ile bir çok büyük şehirlerde üst üste yayınlanan ölü köpeklerin haberleri… <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277057&op=1&view=all&subj=75928202440&aid=-1&auser=0&oid=75928202440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277057_3462.jpg" /></a></div></div><br />
Ölü bedene bakarken bir an dalgınlığımla Ankara’nın gün ışığı öncesindeki saatlerde, iş servisi bekleme yerine doğru otuz beş dakikalık yolu adımlarken di bu anlatım. <br />
Sabah kalmış Dikmen sokaklarında yürüyor ve her zaman boş bir arazide gördüğüm grup halindeki köpeklerin oyunlarını o gün göremez olmuştum. Etrafa odaklanıp baktığımda bir yavru köpeğin sersemlemiş halde yürüdüğünü gördüm ve diğer yedi köpek de rüzgarda savrulmuş kuru dallar gibi yerlere serilmişlerdi. Yakınlaşıp baktığımda köpeklerin zehirlendiğini çok çabuk algıladım. Sonradan aldığım bilgiler doğrultusunda gece bölgeye bırakılan zehirli etlerin bu ölüme sebebiyet verdiğini algılıyordum. Yavru köpeğe gelince onun da dakikaları kalmıştı ölüme. Sanırsam anne köpeğin ölü bedeninden kendini emziren ve süte karışan zehrin etkisi yavruya geçmişti. Son haykırışlarını hüzünle algılıyorum şimdilerde…<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=963550&op=1&view=all&subj=75928202440&aid=-1&auser=0&oid=75928202440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v377/108/125/630070858/n630070858_963550_5738.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Hayvan hakları savunucularından Nilda Ergün’e ulaşıp durumu bildirdikten sonra ben oradan ayrılmak zorunda kaldığım işime üzüntülerle yol almış, merakla Hayvan Haklarından gelecek haberin durumunu öğrenecektim. Bölgeye gönderilen ekip inceleme yapmış ve sabahın ilk saatlerinde verdiğim ihbarın çok önemli olduğunu belirten Nilda hanım: “Bölgede elli üzerinde köpeğin zehirlenerek katledildiğini” söyleyince üzüntüm bir savaşçı misali çığlığa dönüşüyordu… Hoka-hey !!!<br />
<br />
Oysa yüzyıllardır insanoğlu ve köpeklerin önemli bir dostluğu varken gün bugüne gelip her yıl yapılan köpek katliamlarını görünce insanların doğayı incitişi de yüzyılın en büyük felaketi olmuştur yüreğimde…<br />
<br />
Yola devam ederken bana eşlik eden mavi tüylü kuş ve orman ispinoz kuşlarının seslenişleri üzen yüreğimi çocuklar gibi neşelendirmeye yetmişti. Yol kenarında çeşmeden gelen kaynak suyundan içip şehirden alışılmışın dışında aldığım suyun tadı yaşamın güzelliklerini algılattırmaya devam ettiriyordu. Biraz dinlenmeden sonra kamp yükümle yol almaya devam edip yanımdan geçen bir aracın iki yüz metre ileriden tekrar dönmesi ve yanıma yaklaşıp sabahın aydınlığı ile: “Günaydınlar” diyen baba ve oğul yönümün Abant olduğunu algılamış olmalılar ki gideceğim yere bırakabileceklerini söylemeleri üzerine yükümü arabanın arkasına genç kardeşimin yardımıyla atıp, geriye kalan yolu da araçla tamamlayacaktım. Araç içerisinde tekrar merhabalaştıktan sonra sohbetler eşliğinde yalnız yapacağım kamp hakkında bilgiler vererek konuşuyorduk. Şehirde sıkışmış bir Kızılderili ruhun hikayesidir bu yolculuk konuya başlayaraktan, doğamızın güzelliklerini bulduğum zamanın koşullarında yaşamak üzere bu yollara bıraktığımı anlatışlarla sürdürdüm yol giderekten…<br />
Kamp bölgesine ulaştığımda kuşların cıvıldayışları ile göl kenarında yürümeye başlamadan önce köy marketlerine bakıp her zaman ahbaplık kurduğum köy ailemin gelip gelmediklerini kontrol ettim. Marketler kapalıydı, küçük kardeş İsmail için bir sürprizim olacaktı ki çadırı kurup işlerimi bitirdikten sonra vermek en uygun zaman olacaktı. Küçük kardeş için gece tesislerden bir oyuncak jeep almıştım ve bir önceki faaliyetimde kamp arkadaşım ile birlikte bunu düşünmüştük, küçük kardeşimizi daha mutlu gülümsetebilmek adına… Bizlere o güzel tatlı dilinden anılarını anlatmasına huzurla gülümsüyorduk…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1463138&op=1&view=all&subj=75925687440&aid=-1&auser=0&oid=75925687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1463138_5435835.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kampa doğru yol alırken ilk defa bölgede gördüğüm bir bitki dikkati çekerek fotoğraf makinemi çıkarıp birkaç makro çekim ile dalından çiçeğine çekimler yapmaya başladım. Türüne ilk defa rast geldiğim ve araştırmalar sonrasında bunun bir <b>“Helleborus Orientalis” “Boynuzotu veya Çöplemecik” </b> olarak da bizdeki adı ile bilinen türe hayranlıkla bakıyordum. Makro çekimler sonrası etrafı daha da incelediğimde menekşeler açmış ve çiğdemlerin de tomurcuklandığını, mart ortasında bu bölgenin cennet bahçesine döneceğini görmek muhteşem olacaktı. <br />
Kamp yolunda ilerlerken eriyen karların birikerek göle aktığı suyun sesinde huzuru almak insana ulaşması gereken hazzı yaşatıyordu. Gölün bir kısmı yarı buz halde fotoğraf makineme çekimlemiş, ressamların dağlarda yakalayamadığı güzellikleri ruhumda tablolaştırmıştım.<br />
<br />
Çadır alanına girdiğimde eriyen kar ile çadır kuracağım yeri ayarlamaya çalışıyordum. Bahar gelişi ile birlikte yeraltından kazı çalışmalarına başlayan ve yönünü yüzeye çevirmiş sevimli köstebeklere diyecek yoktu. Her yer tünelle çevrilmiş otoyol gibiydi köstebek izlerinden… Ağır yükümü yere bırakıp etrafı izlerken, ormanın ekosistemindeki muhteşem döngüye tanık olduğum zamana denk gelmişti. Sis orman yüzeyinden süpürürcesine kaçıyordu gün ışığından. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1423922&op=1&view=all&subj=75925687440&aid=-1&auser=0&oid=75925687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1423922_6178621.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Çadır kurmaya başlamış, eşyalarımı düzenleyip ocak sistemimi kurduktan sonra, gece kamp ateşim için mangalımı toprak altından gizli yerinden çıkararak rüzgarlardan kırılan ağaç dallarını testerem ile küçültüp kamp ateşinde rahat yanacak boyutlara getirmiştim. Her yer kırılan ağaç dalları ile kaplanmış gibiydi. Kar ağırlığına dayanamayıp kırılan ve rüzgarın etkisi ile dayanamayan ağaçlar beni gece boyunca ısıtacaklardı. Eğer etrafta yakmak için düşmüş dal bulamazsam o zaman testerem ile ağaçlardan izin alıp alt kısımlarından onları gençleştirmeyi sürdürüp, büyümelerine katkı sağlayacak şekilde birkaç dal alırdım. Ağaç sevgisini yaşayan ve Kızılderili kültüründeki anlatılışta olduğu gibi sadece ihtiyaç zamanlarında ona zarar vermeyecek şekilde yaklaşırdım. Bilge Kızılderililer der ki : <br />
<br />
<i><b>“Bizler ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse önce onlara tütün ikram ederiz. Odunları asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser ve kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalplerimizi yaralar…”<br />
<br />
Mesquakie Kabilesi </b></i> <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=861267&op=1&view=all&subj=75925687440&aid=-1&auser=0&oid=75925687440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-sf2p/v363/108/125/630070858/n630070858_861267_7358.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kamp işlerinin ardından aperatif bir şeyler atıştırıp, yüksek bulduğum bir dağ tepesine çıkış yapacaktım. Köy marketlerine uğrayıp ilkin İsmail kardeşe hediyesini verip köy ailemle merhabalaştıktan sonra yalnız, doğa bütünlüğümde faaliyetime başlayacaktım. Bulunduğum kampın Batı yönüne doğru adımlamaya başlarken orman içindeki karın erime durumunda olması ve birikintinin fazlalığı beni yoracağa benziyordu. Yayla içlerinde ormanlara doğru kar yürüyüşüne devam edip etraftaki sessizliğin büyüsüne uyumlaşmış, zor adımlarla bata çıka yükselmeye çalışıyordum. Üç saati bulan ıslak karlı zor çıkışın ardından zirveye varmış kendimi yüksek irtifa dağcılığı yapmışçasına yorulmuş hissetim. Dağın doruğundaki rüzgar ayakta durmamı dahi güçleştiriyordu. Öyle ki, yüksek irtifa tırmanışlarımızda bu hava muhalefetlerinden ötürü iptal edilmiş ve sonrasında aldığım mesajlarla askeri bir helikopterin Erciyes dağında düştüğünü ve iki üsteğmenin de hayatlarını kaybettiği haberini saatte 70 km. hızı bulan rüzgardan kaynaklandığını algılayabiliyorduk. <br />
<br />
<br />
Kamp bölgesine vardığımda akşam için yemek hazırlığına başlayıp marketten aldığım gazozu pilavın yanında içecektim. Dağlarda yaptığım üç kişilik pilavı bu defa tek başıma iştahla bitirmiş ve karanlığa girecek günün ardından kamp ateşimi yakmaya başlamıştım. Yanan kamp ateşinin ardından, etrafı düzenledikten sonra ateşimin yanına ağaç dallarından oluşturduğum oturma kümesi ile ısınmaya başladım. Karanlık ile birlikte baş feneri ve çadır fenerlerimin etrafa ışık yayamadığını fark ettim. Orman ekosistemi yine büyüsünü yapmış, sessizlik karanlığında hareket eden sislerle orman içindeki görünürdeki her şeyi göstermez olmuştu. Ateşten yansıyan aydınlıkla sisin büyüsüne kapılmış geçişini izliyordum ki, çadırımı hatta yanımdaki dev ağaçları dahi göremez olmuştum. Görüş mesafesi bir metreye kadar düşmüştü. Sis ile beraber yağmurda yağmaya başlayınca kamp ateşimin başında sıcak kahvemi tüketip, ateşi kontrollü söndürdükten hemen sonra çadırıma geçmiş, yağmur eşliğinde doğanın güzelliklerini düşünüyordum. Huzurlu ve mutlu bir andı. Doğa sessizliğinde her şeyden uzak ama akrabalarım olan doğa varlıkları ile iç içeydim… Hau Mitakuyapi ! ( Lakota dilinde; Merhaba Akrabalarıma ) <br />
<br />
Sabah beni uyandıran mavi tüylü kuşun olağan güzel sesi oldu. Sürekli seslenip kalkmamı isteyen, günü kaçırmamak için sesi ile eşlik eden mavi tüylü kuş, ben çadırdan dışarı çıkana kadar seslenmeye devam etti. Çadırdan çıktığımda gün ışığı göle yansımış ve bahar kokusu ile seslendim mavi tüylü kuşa:<br />
- Günaydın mavi tüylü kuş…<br />
<br />
Mavi tüylü kuş birkaç seslenişi ile beni karşılayıp orman içinde uçmaya başladı.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1423972&op=1&view=all&subj=75922462440&aid=-1&auser=0&oid=75922462440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1423972_3047351.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Çevremdeki doğayı izlerken, cennet bahçesi görüntüsü ve kokusuyla orman ruhuma hayat veriyordu. Menekşeler yağmur damlaları ile ıslanmış, boynuzotu çiçekleri yüzünü güneşe çevirmiş, çiğdemler birkaç güne açmak için sabırla bekliyorlardı yerlerinde…<br />
<br />
Kamp bardağım ile sıcak bir kahvemi hazırlayıp orman içinde boynuzotu ve diğer bitkileri inceleyerek yürüyüşe başladım. Bir çok makro çekimle bitkileri yakından fotoğraflamış keyifli güne huzurla devam ediyordum. <br />
Yayla insanları da sabahın aydınlığında atlarını hazırlamış güne birkaç müşteri kazanmak için at sırtında yerlerine gidiyorlardı. Etrafımdaki doğallığın güzelliklerini izlerken iştahım kabarmış ve açlık çekerek çadır alanıma geçmiş günün mönüsünde tavada yumurta, zeytin ve tonbalığı hazırlayarak keyifli bir kahvaltımı müzik ve orman kuşlarının cıvıltısı içerisinde sürdürüyordum. Yanıma yaklaşan birkaç ispinoz kuşu, etrafa yaydığım ekmek kırıntılarından faydalanmış kendilerini doyuruyorlardı. <br />
Güzel bir kahvaltı sonrası kamp bölgemi toparlayıp çantayı da düzenledikten sonra, göl etrafında yürüyüşe başlamış doğayı fotoğraflarken, çevre yine gelen piknikçilerce kirletilmeye yüz tutmuş ve göl yüzeyinde içki şişelerinin atılmış olduğunu gördüğümde insanların doğa algılayış biçimlerinin her geçen gün kanımca azaldığını hissetmekteydim. Bir çok defa geldiğim bu güzelim orman bölgesinin milli park olarak çembere alınıp da korunmaması ne acı vericidir değil mi ? Eylül zamanlarında bu bölgeye gelip orman içlerinde günlerce insanların bıraktığı pislikleri temizleyerek zaman geçirmiş, çuvallarca çöp çıkardığımız olmuştu. Şimdi bir kış günü bahara geçiş yapacağımız sırada yine aynı manzara ile karşılaşmak beni bir taraftan üzüyor, bu katledilişe kaşı burada yalnız başıma savaşım vermekten garipseniyordum…<br />
<br />
Öğlen sonrası kamp bölgemi tekrar gözden geçirmiş, kampı daha temiz bırakmak üzere, çevrede bir önceki zamanda başkaları tarafından bırakılmış çöpler mevcut ise bir kampingci olarak da bulunduğum bölgeyi eskisinden daha temiz bırakma anlayışını eylemde uygulayıp bir süre çöpler arayarak zaman geçidim orman içinde. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1423945&op=1&view=all&subj=75922462440&aid=-1&auser=0&oid=75922462440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1423945_5867113.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Dönüş için zaman gelmiş ve yola çıkmak üzere kamptan ayrılmaya başlamıştım. Son olarak köy marketlerine uğrayıp köy ailem ile vedalaşıp bir sonraki zamanda tekrar görüşmek üzere sohbetler eşliğinde oradan ayrılmak üzere hareketlenirken; küçük kardeş İsmail elinde küçük bir poşetle:<br />
-“Bu senin için ağabey” demesi üzerine anladım ki karşılıklı sevgi bütünlüğünde oda bana teşekkürünü Bolu Abant’ın doğasını deniz taşları ile süsleyen dolap yapışkanını bana hediye etmişti. Mutluydum ve ayrılırken böylesine güzel bir kardeşimizin doğa bütünlüğünde yetişmesi ve ileriki yaşamda iyi bir Doğa Savaşçısı olacağını hissedebiliyordum. Sevgiyle ailemden ayrılıp yola koyulmuş yeniden yalnız şehir ruhaniyetinde ki köşeme çekilecektim… <br />
<br />
Küçük Ağaçların seslendiği gibi : <br />
<br />
<br />
<i><b>“Ruhunun büyütmenin en iyi yolu üzerinde çalışmaktır…”</b></i><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6C1NCXPowGG2z4E9SJEcRSufX7Maq-TGya3YGEFjU7TKSYUJNoNZnbk3Vt42vwMeGJPq2JR3bRSLh_2aA_j_8o1oF3APB2d7_k9tenet4MalQPJIbzKNpN_GLWRyyPWNsQPAmTqW9efhq/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a></div><b><i><br />
Little Tree </i><br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1423983&op=1&view=all&subj=75922462440&aid=-1&auser=0&oid=75922462440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2589/108/125/630070858/n630070858_1423983_948275.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu…<br />
Bulut Açar</b>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-7920376590520317832010-06-08T03:13:00.000-07:002010-06-08T03:13:49.513-07:00Gölgeli Yol Çamur Üretir !<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHuc_RIHq4y-W7TrcFYZkjukH0ylElIsELjg_WfxwkDdJ5RM7hS0VcNBu59IkupFgfLaJ-DjvRHFGMeQ-64_JgmXmyWIE3OkmSGmQMStpfAJy_DTzszAUijSXwsnQoiXpAU8wog17KKlVG/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="396" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHuc_RIHq4y-W7TrcFYZkjukH0ylElIsELjg_WfxwkDdJ5RM7hS0VcNBu59IkupFgfLaJ-DjvRHFGMeQ-64_JgmXmyWIE3OkmSGmQMStpfAJy_DTzszAUijSXwsnQoiXpAU8wog17KKlVG/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="400" /></a></div><b style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">“GÖLGELİ YOL ÇAMUR ÜRETİR"</b><br />
<br />
Güney Amerika’nın en yüksek dağı ve dünya dağ tırmanıcılarının en gözde yerlerinden biri olan Aconcagua dağında yaşanan talihsiz bir olay ve sonrasında ortaya çıkan görüntüler oldukça düşündürücüdür. Yaşayış değerlerini göremeyen ve dağların olağan varoluşundaki güzelliklerini kirleten insanların, empati kurmayı beceremeyip çirkinliklere adlarını yazdırmalarını görmek ne acı vericidir…<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1307178&op=1&view=all&subj=70105497440&aid=-1&auser=0&oid=70105497440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2214/108/125/630070858/n630070858_1307178_7639.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Beş buzulu olan 6,962 m yüksekliğindeki Aconcagua dağında, bir doğa ruhunun akciğerlerinin iflas etmesi sonucu, oksijen yetmezliğinden dolayı yaşama veda etmesi bizleri derinden etkilemiştir. Dağcılara rehberlik yapan, 31 yaşındaki Federico Campani’ nin ölümünün, hayvanlara yapılan kötü muamele ile eşdeğer olduğu, internetteki video görüntüleriyle ortaya serilmiştir. Arama kurtarma ekibinin, bölgeye gitme aşamasında hiçbir teknik malzemeye gerek duymadan, ekipmansız çıkması ve mahsur kalan dağcıya ulaştıklarında, dağcının baygın halde yaşıyor olduğu gözlemlenip, tepki vermesi üzerine, arama kurtarma ekibinin kötü muamelesi de, doğada görmek istemediğimiz bir utançtır. “Nasılsa çoktan ölmüştür” diyebilecek kadar bilgiye nasıl vardıklarını anlamadığımız gibi, bu aşamada yaptıkları arama kurtarmanın algılayışsızca görülmesi, kendilerine arama kurtarma yetkisinin nasıl verildiği sorusunu mümkün kılmıştır. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1307223&op=1&view=all&subj=70105497440&aid=-1&auser=0&oid=70105497440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2214/108/125/630070858/n630070858_1307223_3123.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Doğadaki hikmeti göremeyen bu tür kişilerin, iyi bir amaç doğrultusunda görevlerini kötüye kullanmaları dağcılık camiasını da olumsuz etkileyecek gibi. Mesleki gönüllükte yaralının; çok sıkça karşılaştığımız ve vahşice cezalandırılan sokak köpeklerimiz gibi bağlanıp, sık boğaz düğümü ile sürüklenmesi vahşiliğin boyutlarının da insanlığa yakışmayan bir ifadesidir.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1307268&op=1&view=all&subj=70105497440&aid=-1&auser=0&oid=70105497440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2214/108/125/630070858/n630070858_1307268_3229.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Doğada yürürken doğa ana’ya sevgi verilerek yürünmesi gerektiğini belirttiğim gibi, bilgi iyi amaçlar doğrultusunda eyleme dökülürse, bütün varlıklar bundan, yarar sağlamış olacaktır.<br />
<br />
Sevgi bütünlüğünde yollar aydınlık olsun…<br />
<br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Bulut Açar<br />
<br />
<br />
<br />
<i><b><u>Günün Üzerine :</u></b><b><br />
</b><b>"Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz."<br />
<br />
Minquass Kabilesi</b></i> <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1307251&op=1&view=all&subj=70105497440&aid=-1&auser=0&oid=70105497440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2214/108/125/630070858/n630070858_1307251_5348.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-15051733133049754572010-06-08T03:08:00.000-07:002010-06-08T03:08:58.436-07:00Uludağ'da Uyanış<div style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><b></b></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioXier8ZhA52QS8w64s8u1oW5lQc3IvH7q46hjirfuQI-NT29Vur_mqf_0nKF5brr7fAMTxSvbswj52qh6HydxzhIq73nylqWXB5kQdhecDJrN8MCjV7WmQn3TfeESnXMWMsrnVm8AFbeh/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioXier8ZhA52QS8w64s8u1oW5lQc3IvH7q46hjirfuQI-NT29Vur_mqf_0nKF5brr7fAMTxSvbswj52qh6HydxzhIq73nylqWXB5kQdhecDJrN8MCjV7WmQn3TfeESnXMWMsrnVm8AFbeh/s400/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="300" /></a></div><br />
<b><span style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;">ULUDAĞ’DA UYANIŞ</span></b><br />
<b><span style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"> </span></b><br />
13 Şubat Cuma akşamı Ankara Otobüs Terminali’nden Uludağ Kış Eğitimi ve zirve tırmanışı için Bursa’ya yola çıkacağımız son dakikalar... Üzerimdeki gergin bekleyiş ile dağcılığa yeni başlayan çadır partnerimin otobüsü kaçırma telaşını yaşarken, son 5 dakikada yetişmesi ile büyük bir heyecanlı bekleyişi üzerimden atmak kolay olmadı.<br />
<br />
Malzemelerin paylaştırılmasında ortak olduğumuz çadır partnerim ile yolculuk konusunda bu tür zaman gecikmelerine dikkat edilmesi hususunu paylaştıktan sonra eşyalarımızı otobüsün bagajlarına bırakıp rahat bir solukla yolculuğa hazırdık artık. Haftanın yorgun bedenlerini taşıyan iki kafadar, uykularına teslim olarak, gecenin dinginliğinde Bursa'ya hareket etmekteler.<br />
<br />
Cumartesi sabahının erken saatlerinde, uyanmak istemeyip de, uyanmak zorunda kaldığımız mahmurlukta, şehrin merkezinde bizleri karşılayan yağmur damlalarının huzuru ile uzun zamandır merak ettiğim adını doğadan alan ‘Yeşil Bursa'da uyanmıştık. Sanayileşme ve hızlı kentleşme ile yeşil Bursa'nın kısmen doğallığı da kaybolmaya yüz tutmuş görünüyordu. Yeşil Bursa, adını kale ve hanlardaki taşların üzerinde tutunan yosunlarla korumaya çalışıyor gibiydi. Doğallığını eski taş mimarilerinde koruyan Bursa ilimize, yağmur damlaları eşlik ediyordu. Islanan ruhlarımızın yeryüzüne olan bağlılıklarında seslendiriyorduk bu hüzünlü görünüme:<br />
<br />
“Yağmur iyilerin de üzerine yağar, kötülerin de.” Hopi Kızılderilileri<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334910&op=1&view=all&subj=70100882440&aid=-1&auser=0&oid=70100882440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334910_7745.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yolumuz taksi dolmuşları ile eski garajlardan Tahtakale'deki hanlara varıp, Pirinç Hanı'nı bulmakla daha bir hareket kazanmıştı. Hanın kapalı olduğu bu saatlerde, Tahtakale'deki adı ile meşhur çorbacılarımızdan Hacıbey'de bulduk kendimizi. Sıcak çorbaların çeşitliliği iştah kabartıyordu ki, partnerim ile bir ayak paçası (adını yeni duydum ki, tadı da farklı) bir de mercimek çorbası içerek, masamızdaki kâse içerisinde bulunan zeytinlerden tadarak, sabah keyfimizi açık bir çay ile sürdürmüştük.<br />
<br />
Hacıbey Lokantası'ndan ayrılıp, eski Osmanlı mahallelerinden yürüyerek, kültürünü koruyan yaşlı büyüklerimizle selamlaşıp Pirinç Han'da bulunan Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü'nün Bursa şubesindeki faaliyete katılan dostlarımızla merhabalaştık.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334843&op=1&view=all&subj=70100882440&aid=-1&auser=0&oid=70100882440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334843_1867.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Bursa ekibimiz ile 45 dakikalık Uludağ yoluna koyulmuştuk artık. Yolculuk sonrası deniz seviyesinden yükseğe çıkıldıkça, yağmur sonrası kara dönüşen havanın yoğun etkisi rüzgârla karışıyordu. Evet, görünen oydu ki, kolay olmayan bir faaliyet, bizleri bekliyordu.<br />
<br />
Uludağ'a vardığımızda, kar ve tipi artmış durumdaydı. Hazırlıklarımızı Uludağ Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nde tamamladıktan sonra, teleferikle yüksek bir bölgeye çıkmış ve İzmir ekibimizle buluşmuştuk. Ortak bütünlükte bir aradaydık fakat bu olumsuz hava koşullarında ne yapıla bilinirdi? Hem fikir olmak kolay görünmüyordu. Sonuç olarak rehber ve sorumlu eğitmenimizin, yer taraması çalışmasının ardından, çadır alanlarının, otellerin arkasında yer alan Fatihtepe'deki yere paralel bir bölgede kurulması belirginleşmişti. Yoğun tipi altında, çadırlarımız için kar duvarları yapma hazırlığına girişmek üzere küreklere sarıldık. İzmir ekibi alt kısımda kendilerine yer açmaya çalışırken bizler de, Bursa ekibi ile 20 m yukarıda, üç kar küreği ile hızlı çalışmalarla bir an önce duvar ve uygun kar zeminini oluşturmak için yoğun çalışıyorduk.<br />
<br />
Öyle ki, çalışma sonrasında yoğun tipiden gelen toz ve yumuşak kar taneleri üzerimde birikmiş, saçlarımın uçları buz tutmuş ve vücudumun iç ısısı ile dış soğuk temas ederek ıslanmış halde bilek ağrıları ile karşılaşacaktım. Saatler süren kar duvarı çalışması ile arkadaşlarımız çadırlarını kurmuş geriye ben ve partnerim kalmıştık. Bir taraftan çadır alanımızın bulunduğu kısım, rüzgâra açık ve duvar seti oluşturmada karın toz olması ile sıkıntı yaşayacağımızı biliyordum. Bir kar mağarası fikri doğsa da, yoğun çalışmalarım sonrasında dipte çıkan buz kütleleri işimi hayli zorlaştırdı ve kar mağarasını yarıda bırakmak zorunda kalmıştım.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1307243&op=1&view=all&subj=70100882440&aid=-1&auser=0&oid=70100882440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2214/108/125/630070858/n630070858_1307243_1679.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Partnerim ve yan çadır dostlarımızla bir araya gelip, yer uygunluğu belirlemeye çalışarak rüzgârı ve toz karı engellemenin zor olacağını ve sıkıntı yaşayacağımızı belirttiğim halde, rüzgârın döndüğü uç kısma çadır oluşturmaya karar verdik. Dört kişilik yorgun bedenlerimizde enerjilerimiz tükenmiş olarak, çadırı kurmak için var güçle uğraşıyorduk. Bu yoğun çalışma sırasında artık, parmaklarımız tutmuyordu. Yağan karın kıyafetlerimizde ıslaklık oluşturması sonrasında, buzlanmış saçlarımızla çadıra girerek, açlık duygusuyla, çantalarımızda ilk ulaştığımız yiyeceklerden ne bulursak yemeye başlamıştık. Çadır kapısı her açıldığında, içeriye hücum eden karın yoğunluğu, yaşayacağımız sıkıntının güçlü bir habercisi olmuştu.<br />
<br />
Dağcılıkta paylaşım çok önemli bir etiktir. Çadır alanı için saatlerdir uğraştığımız dostlarımızın, bir anda çadırlarını boş alanlara kurmaya başlaması ve bizleri yalnız bırakmalarını üzüntüyle karşıladığımı belirtmem gerekir. <i><b>“Dağcı önce kendi oluşumunu düşünmelidir, kalan zaman sürecini çemberiyle paylaşmalı ve çemberini güçlü kılmalıdır.''</b></i><br />
<br />
Bu Yürüyen Bulut için büyük bir deneyim olmuştur.<br />
<a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334840&op=1&view=all&subj=70100882440&aid=-1&auser=0&oid=70100882440&id=630070858" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334840_913.jpg" style="width: 460px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
İçeriye giren kar yoğunluğunu engelleyememekten, üzerimizin ıslaklığından yorgun düşen bedenlerimizle birlikte, partnerimle geceyi bu şekilde geçirmeme kararını aldık. Aksi halde, eğitim ve zirve tırmanışı konusunda sıkıntıya düşebilirdik. Şimdi ıslak kıyafetlerimizi kurutmanın bir yolunu bulma zamanı. Partnerime karşı da almış olduğum sorumluluktan dolayı, dağ hastalığını burada yaşamamak için, çadırımızı toplayıp çok daha yakınımızda bulunan şömineli cafeye girmiştik. Bütün ekip üşümüş olmalı ki, herkesi şöminenin etrafında eldiven, tozluk, bere derken kıyafetlerini kurutmak için uğraşıyor bulduk. Bir taraftan da, sıcak sohbetlerini yapıyorlardı ateş başında. İçeri girdiğimizde herkes bizlere odaklanmış, kamp yüklerimizin görünümünden olsa gerek, ne tarafa gideceğimizi düşünür gibi odaklanmışlardı. Dostlara seslenişimle : “Ya-hey!” kar gözlüğümü çıkarıp selamlaştım. Sıcak sohbetlerinin aralığında durumu bildirip, burada bir süre ısınmaya karar kıldık. İzmir Şube Başkanımız Yaşar Bey cafe işletmecisi ile durumu görüşüp, geceyi orada yerde mat ve uyku tulumlarımızı sererek sabahlayabileceğimiz bilgisini vererek bizleri rahatlattı. <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334866&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334866_9660.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Yeni dostlarımızla tanışarak, şömine etrafında yoğun sohbet eşliğinde ıslak kıyafetlerimizi de kurutmaya başlamıştık. Diğer taraftan İzmir Şube ekibindeki eğitmen Hakan Bey ile zirve tırmanışının ne durumda olabileceğini konuştuk. Öyle ki, kötü hava koşulları ile zirve tırmanışı şimdiden iptal olmuştu. Neyse ki, dağ yerinde duruyor... Başka bir sefere tırmanış yapabileceğimizi biliyorduk ve dostlarımızla tekrar bir arada olmanın mutlu tarafı vardı ki, aynı ateş etrafında toplanıp aynı havayı soluyorduk, doğa ruhları olarak… <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334846&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334846_2832.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Akşam saatlerinde kayakçılar da, otellerine çekilmiş, dağcı dostlarımızdan başka kimse kalmamıştı cafede. Cafe sahipleri giriş çıkış anahtarını teslim ederek ayrıldıktan sonra, gecenin hazırlığına girişmiştik. Sohbetler eşliğinde yanımızda bulunan yiyecekleri çıkarıp ateş etrafında devam eden konuşmalarla zamanı geçiriyorduk. Acıkan midelerimize yeni yiyecekler de bularak dostlarımıza güzel bir bulgur pilavı hazırladım. Bu kadar güzel övgülerle karşılanmak yemek konusunda, oldukça mutlu ediciydi. Aynı tencereye uzanan kaşıklarla paylaştığımız yemeğimiz, yaşanan doğallığın sıcak bir görüntüsüyle anılaşıyordu. İki kişi kalacağımız bu yerde, diğer dostlarımız da ateşin büyüsüne kapılmış olmalılar ki, mat ve uyku tulumunu kapan soluğu cafede almaya başlamış ve geceyi, masaları kenarlara çekip yerlere serdiğimiz matlarımızın görüntüsüne bırakmıştık. Sıcak bir şeyler içerek, sabahın aydınlığına doğru yorgun bedenlerimiz, yeni enerjileriyle uyanıyor olacaklardı.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334862&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334862_8261.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Pazar sabahımız, komik ve bir o kadar da neşeli başlamıştı. Çadır partnerimin horlamasına dostlarımız takılmış, gece boyunca horlama sırasında dürtülen arkadaşımın uyanmaması da olaya ayrı bir espri katmıştı. Derin uykuya dalan yorgun bedenim, arkadaşımın horlamasını bana duyurmamıştı. Arkadaşlarıma gülücüklerle seslenerek : “Dağlarda, sert rüzgarların eşliğinde, güçlü horlamalar çadırın patlamasına neden olabilirdi.” Gülüşmelerin ardından, hızlı bir şekilde eşyalarımızı toparlayıp otel bölümüne geçtik. Sıcak bir şeyler içmek için lobiden termoslarımızı sıcak su ile doldurmuş bir şekilde tekrar cafeye gelip, sönen ateşimize kızıllık vermiş, etrafında ısınıyorduk. Bir taraftan da kahvaltı için hazırlıklarımıza başlamıştık. 6-7 kişi kahvaltılıklarını birleştirince otelin lobisinde gördüğüm açık büfeden farklı bir görüntü oluşmamıştı. Yaşar Bey’in getirdiği ev mıhlamasına da diyecek yoktu hani. Güzel bir kahvaltı sonrası, cafenin her tarafını süpürüp temiz olarak, dağcılığın doğasına yakışır bir şekilde, sahiplerine yürekten teşekkürlerimizi sunarak bırakmıştık. Artık, eğitim alanına doğru gitmek üzere, hazırdık. <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334859&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334859_7216.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Eğitim saati ile birlikte teknik malzemelerimizi alarak çadırlardan uzak olmayacak bir bölgede düşüş eğitimleri, sis ve tipide ipe girme, çığ testi sondası, biwak kurulumu ve biwakta konaklama gibi birbirinden farklı uzun eğitimler aldık. Bazen yaralanmalarla, bazen de karın yapısının eğitime uygunsuzluğunun zorluğuyla kampı tamamlamıştık. Partnerimle eğitimin bitmesi halinde erken ayrılmayı kararlaştırıp dostlarımızla vedalaştıktan sonra Bursa’ya doğru yola koyulduk. Aşağı inildikçe yağan kar kendisini yağmura bırakmış, içerisinde bulunduğumuz servisin ayakta durma kısmında taburelerde bir saate yakın yorucu bir yolculuk sonrası Bursa’ya gelmiştik. Yol boyunca kayakçı bir doğa ruhlu arkadaşımızla yaptığımız bilgi alışverişi sonrasında, Bursa’dan ayrılmadan önce yöreye özgün ne yiyebileceğimiz hakkında bilgiler de edinmiştik. Cumhuriyet Caddesindeki Çakır hamam’da bulunan Küçük Saray Lokantasına girip Bursa’nın “iskender kebabı” ile, oldukça özgün ve lezzetli “pide kebabından” birer buçuk porsiyonla ancak doyabilmiştik. Akşam saatlerinde Bursa’dan ayrılarak güzel bir deneyimi tamamlamış oluyorduk.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334901&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334901_3787.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<br />
Sevgiler<br />
<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Bulut Açar<br />
<br />
<br />
<br />
<b><i><u>Günün Üzerine :</u><br />
<br />
Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.<br />
<br />
Ute Kabilesi</i></b> <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1334869&op=1&view=all&subj=70102982440&aid=-1&auser=0&oid=70102982440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2234/108/125/630070858/n630070858_1334869_758.jpg" /></a></div></div><br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div><div class="photo_img"></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7186370826923761159.post-31518091397942324802010-06-08T01:29:00.000-07:002010-06-08T01:29:01.983-07:00Doğadan Ezgiler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjafLpVSa8xLV_H9DqsxGj6epj3YPF_k35VnNyrqgsJsmb68Ni3tKHq_d3WSaxhOQdQe8ah43a40_9Z_e74-6Lr2Vu6NhpjCDyOWdKNbvbHjj65S4VpuUkSkPMFoNqAMnig4hjlbeLApy4F/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjafLpVSa8xLV_H9DqsxGj6epj3YPF_k35VnNyrqgsJsmb68Ni3tKHq_d3WSaxhOQdQe8ah43a40_9Z_e74-6Lr2Vu6NhpjCDyOWdKNbvbHjj65S4VpuUkSkPMFoNqAMnig4hjlbeLApy4F/s320/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" width="320" /></a></div><div style="color: #cc0000; font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><b>DOĞADAN EZGİLER</b></div><br />
Şehrin yaşamından yorgun düşmüş bir doğa insanının anlatısıdır bu… Üç hafta geçti ve koşulların olumsuz etkisindendir ki bir türlü çıkamadım doğaya. Şehrin yoruculuğu üzerimde ve huzursuz iş ortamı çalışmalarının birikmiş ruh hali ile patlamaya hazır bir gök gürültüsü gibiyim.<br />
<br />
Bugün cuma ( 30 Ocak ) ve iş ortamındaki günlerce tartışmaların yoğunluğundan olsa gerek güne farklı seslenişimle başlıyorum. Bugün gülümsemeli şehre Yürüyen Bulut ve sessizce uzaklaşmalıdır ağaçların kovuğuna. Bugün iş mesaisinin bitişini huzurla beklemekteyim. Biliyorum ki, zihnimin yorgunluğunu geride bırakıp iki koca gün ve bir geceyi çadırımda geçirmenin keyfini yaşayacağım. Güzel yürekli doğa ruhlu dostum, kamp arkadaşım ile haftalardır planladığımız Bolu Abant'ta kış kampına saatler kaldı ve Ankara Terminali'nden biletlerimiz hazır şekilde bekliyoruz.<br />
<br />
Gecenin aralığında saatin yarımı vurduğu vakit üç saatlik yolculuk ile Abant sapağına vardıktan sonra, tesislerde sabahın gelişini beklerken, sıcak bir çay sonrası masa başında geçen derin uyku ile uyumaya çalışmaktayız. Tesislere saat başı gelen otobüs yolcularının gürültüsünden, anons yapan bayanın sesini dahi bugün duymuyorum. Her zaman masadaki uykudan daha da uykulu olduğumu algılar halde uyandığımda, hatırladığım dışarıdaki kar tanelerinin bizleri çağırmasıydı.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277030&op=1&view=all&subj=70099862440&aid=-1&auser=0&oid=70099862440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277030_4303.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sabah kahvaltısının ardından son hazırlıkları yapıp 21 km'lik yolun bir kısmını yürüyerek diğer kısmını da araç ile planladık. Amacım ilk defa kamp yükü ile çıkan arkadaşımı biraz yormak ve ayaklarının yollara alışmasını sağlamaktı. Bir sonraki faaliyetlerde daha iyi olacağını biliyorum. Yol sapağından Abant istikametine doğru yol alırken, ağaçların kar örtüsü ile bütünlüğü o kadar güzel ki bu bütünlüğe arkadaşımla birlikle karşılayış mesajını veriyoruz.<br />
<br />
Ya-hey, Ya-hey! Hey-ya!<br />
<br />
Yol boyunca dostumun ağaçlara dokunuşu o kadar huzur doluydu ki bunları fotoğraflarken diğer taraftan bu güzelliklere tekrar sarılmanın mutluluğu ile bütün akrabalarımız olan sevgi çemberine, karşılayış ezgilerimi sunmaktaydım. Bizlerin şarkıları kısadır da, bu şarkılar çok şey anlatırlar…<br />
<br />
Önümüzde uzanan yolu adımlarken, mavi tüylü kuşun bizi izlemesi ve orman kuşlarının şarkılar söylemesi yaşayışımızdaki o güzel olanı bulmanın sevincini, çocukların gülücükleri gibi ortaya çıkarıyor, yol kenarındaki akan suyun tadı ayrı bir güç katıyordu. İçim içim içilen suyun tadıydı bu. Şehir musluklarına dokunmak bulutlar için ateşe dokunmakla eş değerdi. Burada ise durum farklıdır…<br />
<br />
Devam eden yolculuğumuza ara verme zamanı gelmiş arkadan gelen servisin kornası ile çantalarımızı araca yükleyip kamp bölgesinin geri kalan kısmını da tamamlamış olduk. Abant girişinde indikten sonra, kamp yüklerimizle birlikte 1 km'lik çadırlı alana, sağımızda donmuş göl, solumuzda ise koca heybetli ağaçların arasından yürümek ne muhteşemdi. Ve bu ilerleyişte bir ezgidir bulutların seslenişi doğaya. Seslenişimdeki ezgi ile çok şeyin ifade ettiğini bilirim. Özgürlüğün herkesçe farklı tanımlandığı gibi: Yata-heyaaa !<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277061&op=1&view=all&subj=70099862440&aid=-1&auser=0&oid=70099862440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277061_4868.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Sesleniş sonrası ağaçların arasında bir çift Saint Bernard ile karşılandık. Bizlere yaklaşıp o güzel sesi ile karşılık veren dostlarımızın bizlere eşlik edeceğini algılamak hiç zor değildi. Yola dört kişilik bütünlükte devam ediyorduk artık. Arada bir erkek rehber bizlere kısa yolları gösterirken, diğer taraftan ise yanımıza yaklaşan dişi Saint Bernard'ın sevecenliği görülmeye değerdi. Tüylerini okşayıp fotoğraflarla anılaştırmak için hızlı davranıyordum. Çadırlı kamp bölgesine vardığımızda ağır yüklerimizi her zamanki gibi güzel orman ağacının yanına bırakıp bir süre bizi karşılayan güzel dostlarımızla oyunlar oynayarak, yürüyüşler yaparak geçirdik. Bu arada ev gözlememizi de, dostlarımızla paylaşmayı ihmal etmedik. Çadırımızı kurup ısınmak için ateş hazırlığı ve yemek için ocak sistemini kurduktan sonra bir şeyler atıştırarak doğayı dinledik. Bu sırada bizler de Kızılderili ezgilerini bize ev sahipliği yapan doğaya ve sakinlerine dinletiyorduk… <br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjafLpVSa8xLV_H9DqsxGj6epj3YPF_k35VnNyrqgsJsmb68Ni3tKHq_d3WSaxhOQdQe8ah43a40_9Z_e74-6Lr2Vu6NhpjCDyOWdKNbvbHjj65S4VpuUkSkPMFoNqAMnig4hjlbeLApy4F/s1600/DO%C4%9EAAAAAAAAAAAAA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a></div><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277126&op=1&view=all&subj=70099862440&aid=-1&auser=0&oid=70099862440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277126_1788.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
<span style="font-size: small;">Çevremizdeki doğayı izlerken kar yağışının azlığına hüzünle şahit olduk. Yükseğe bakıldıkça kar yoğunluğu artsa da bulunduğumuz yerde çimler dahi rahatlıkla görülüyordu. Bu mevsimde bu kısır döngü nedendir diye anlatmayacağım. Kar mağarası veya İglo yapımı hayalim varken, içimdeki hüzün mağaralarında dinginleşmek zorunda kalıyorum.</span><br />
<br />
Öğlen sonrası başlayan doğa yürüyüşümüz ile orman ekosisteminin olağan görselliğinde fotoğrafladığım güzellikleri çekerken, şehirden uzak doğamız ile iç içe yürüdüğümüz bu güzel atmosferin havasını ciğerlerimize dolduruyorduk.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277098&op=1&view=all&subj=70099137440&aid=-1&auser=0&oid=70099137440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277098_9452.jpg" style="width: 460px;" /></a></div><div class="caption"><b>* Kar Meleği</b></div></div><br />
Yönümüzü köy marketlerine çevirip ahbaplık kurduğum sıcak yürekli bir ailemiz ile dostumu tanıştıracak ve akşam için eksik bir şeyler mevcut ise tamamlayacaktık. Markete girişimizde kalabalık bir kafilenin alışverişi dikkatimizi çekti. O gün doğacılar Abant'ı ziyaret etmişlerdi. Kafileden sorumlu olan arkadaşla tanışıp sohbete başlamak uzun sürmedi tabii ki.<br />
<br />
Yakın zamanda yaşanan 10 doğa ruhlu varlığın çığda yaşamlarını yitirmesi ile herkes sürekli bir şeyler dile getirerek dikkate değer konuşmalarda bulunuyordu bizler gibi. Bağlı bulunduğum derneğin adından olsa gerek, turizmci arkadaşımızın ısrarlı bir tavırla, “ Siz kendi işinizi yapın, biz de kendi işini yapalım” “herkes kendi işini yapsın” sözünü sürekli olarak tekrarlaması dikkat çekiciydi. Sanırım ticari boyutun doğaya ulaşması da bu açıklamayı güçlü kılıyordu.<br />
<br />
Bizler dernek olarak; doğayla kucaklaşmanın doğaya ait belirli bir eğitimi de zorunlu kıldığına inanıyoruz. Arkadaşımızın yaptığı mesleki işe saygı duymak gerekir. Paranın egemenliğinde zamanın güzelliklerini yaşadığımız doğaya da, bu kuruluşlar aracılığıyla ulaşabiliyoruz, değil mi? Geçen yıllarda yaptığım birçok yüksek irtifa dağcılığında, üzüntümü hep ulaştıramadığımdan yakınırdım. Madde olan para kazanılır bir şekilde ama doğaya sevgimizi vererek adımlayalım, ne dersiniz?<br />
<br />
Bu üzüntümü dile getirdiğim yer ise Toroslarda ki olağan güzelliği ile görülmeye ve yaşamaya değer katacak Bolkar Dağları'nın Karagöl mevkiinde yapılan doğa kirliliğiydi. Bunun gibi daha birçok bölgemiz kirletiliyordu ve bu üzüntümü bu satırlar aracılığıyla tüm doğaseverlerle paylaşma gereği duyuyorum. Doğa varlığı olarak hayat bulan Ben ve yaşam yolum bu güzellikleri anlatmak, yaşatmak ve ezgi oluşturmakla ilerler. Ruhun ve hayat bulduğu doğanın ezgisi arındırmak, şifa vermek içindir. Bolkar Dağları'nın endemik kurbağalarını duymuşsunuzdur. Dağ aralığındaki 2500 m yüksekliğinde bulunan Karagöl'de yaşayan sessiz canlılarımızın hali içler acısıydı. Göl kirletilmiş, içerisinde içki şişelerinden, su şişelerine, hazır yemek kaplarından, poşetlere kadar suda şehir çöplerinden birçok parçayı maalesef görmek mümkün.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277091&op=1&view=all&subj=70099137440&aid=-1&auser=0&oid=70099137440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277091_6461.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div><br />
Kartalların saldırılarından yorulan kurbağalar doğaya adapte olarak evrimleşmiş ve seslerini kısmışlardı sonsuzluğa. Sakin hallerine diyecek yoktu. Öyle ki ziyarete gelip çadırlarda konaklayanları da vardı bu güzel varlıkların.<br />
<br />
Ticari kuruluşları kötülemek gibi bir niyetim yok. Sadece her parasını veren ve doğayı seviyoruz deyip üstüne pisliklerini bırakan insanlara izin verilmemeli isyanında bulunmak istedim. Doğaya çıkanlar bilinçlendirilmelidir. Biraz düşünelim isterseniz, doğa insan olmadan yaşamaya devam edebilir mi? Peki, insanlık doğa olmadan (ağaçlar, sular, bitkiler, hayvanlar) yaşamaya devam edebilir mi? Ya da nasıl bir yaşam olabilir?<br />
<br />
Kızılderili kültüründe yıllardır yüreğimde taşıdığım bir Cree sözünü hatırlatmak isterim. Amerika'nın bozkırlarında kalan birkaç ağaç ve birkaç buffalonun ölüme yürüyüşünü bir Cree insanı bozkırlara bakarak şöyle ifade eder:<br />
<br />
<i><b>"Son ırmak kuruduğunda,<br />
Son ağaç kesildiğinde,<br />
Son balık tutulduğunda,<br />
Beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır...</b></i> "<br />
<br />
Turizmci arkadaşımızla sohbetimizi bitirip ayrıldıktan sonra sıra, sıcak yürekli ailemize geldi ve küçük kardeş İsmail'in tatlılığı yine üzerindeydi. Öyle ki müşteriler İsmail'in hikâyelerini duymaktan oldukça memnunlardı. Arkadaşım ve tanıştırdığım ailemizle birlikte yaptığımız kampın içeriğini, piknikçilerce kirletilen çevrenin durumlarını konuştuk. Güzelim Abant yorgun düşecek sanırsam. Sonbaharda sürekli geldiğim Abant'ı birçok defa orman içlerini temizleyerek geçirmiştim. Şimdi ki bu kirletiliş ise kar örtüsü kalktığında daha bir açığa çıkacak gibi... <br />
<br />
Sohbet ve içimizi ısıtan sıcak çayın ardından karanlığa girmeden köy marketlerinden ayrılıp akşam yemeği için hazırlıklara başlamak gerekiyordu. Menümüzde barbunya plaki ve dağların güzel yemeği bulgur pilavı ile içeceklerimiz...<br />
<br />
Yemek sonrası kamp ateşimizi söndürüp gece yürüyüşü için hazırlıklarımızı yaparak ay ve yıldızların eşliğinde yürüyüşümüze başladık. Hava oldukça güzel bir soğuklukta, yerler buzlanmış, kaygan bir yolda adımlarımızla eşlik ediyorduk doğa sessizliğine.<br />
<br />
Kampa dönerken yolda iki köpek dost, bizlere eşlik etmeye başladı. Sanırım, geceyi bizleri koruyarak geçirmek istiyorlar. Kamp uykusuna başlamadan önce son olarak çadırın rüzgâr duvarını yapma aşamasına gelmiştik. Büyük boy çöp poşeti ve küçük kürekçik ile çadırdan 50 m. ilerde açık alandaki bir yeri kar toplama alanı olarak belirleyip, poşeti karla doldurmaya başladık. Birçok defa gidip gelerek ağır kar kütlelerini poşetle taşıdık. Yarım ay şeklinde rüzgar yönünü hesap ederek, duvar oluşturduk. Bir saat içinde yapılan duvar sağlıklı hale gelmiş ve çadırın alt kısmından rüzgârın geçişini de engellemiş olacaktı.<br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277085&op=1&view=all&subj=70096972440&aid=-1&auser=0&oid=70096972440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277085_4003.jpg" /></a></div></div><br />
Sabah uyanışımız, iki doğa dostumuzun bizleri koruma içgüdülerindeki seslenişleriyle oldu. Sıcak bir kahve hazırlanışı ile doğaya merhabalar yolladık. Gece boyu bizleri yalnız bırakmayıp bizlere eşlik eden, sıcak yüreklerini sunan iki dostumuza ödüllerini verme zamanı gelmişti. Bir sucuğun yarısını onlarla paylaştıktan sonra, diğer yarısını da kamp ateşimizde ağaçlardan aldığım çöplerle pişirip keyif yapacaktım. Hem oyun oynayıp hem de, yemeği paylaştığımız dostlarımızdan izin alıp, şimdi kendi kahvaltımızı yapıyorduk. En çok bu kısmı güzel olsa gerek, doğada sabahın ilk saatlerinde içilen sıcak bir içecek ve kahvaltı gibisi yok sanırım.<br />
<br />
Günün hoşnutluğu ve temiz havasında omlet, zeytin, peynir ve sıcacık kahveden oluşan kahvaltıdan sonra doymamış olacağım ki, çam ağacının dalına batırılmış ve kamp ateşinin közünde pişmekte olan sucuğumla noktalıyordum öğünümü.<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277082&op=1&view=all&subj=70096972440&aid=-1&auser=0&oid=70096972440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277082_2743.jpg" /></a></div></div><br />
Ve günü; sevinci, hüznü, barışı, yalnızlıkları, öfkeyi, dostlukları, acıyı, müziğimizdeki ezgilerle, ateş etrafında dans ederek, uzun soluklarla boşluğa yollayan ruhlarımız eşliğinde karşılıyorduk. Zamanın bir sonrakine aktarılmasında, gölgelerimizin eşliğinde, Doğa Ana' ya sevgi ve şükranlarımız Winnebago ailesinin bilge sözü ile dile geliyordu;<br />
<i><b><br />
“Kutsal Toprak Ana, ağaçlar ve tüm doğa, düşüncelerinizin ve yaptıklarınızın şahididir.”</b></i><br />
<br />
Günün aydınlığı gibi ışığınız güçlü olsun.<br />
<br />
Sevgiler...<br />
<br />
Yürüyen Bulut konuştu<br />
Bulut Açar<br />
<br />
<br />
<b><i>Günün Üzerine:</i></b><br />
<b><i><br />
"Bizler ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse önce onlara tütün ikram ederiz. Odunları asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser ve kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmez isek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalplerimizi yaralar."<br />
<br />
Mesquakie Kabilesi</i></b> <br />
<br />
<div class="photo photo_none"><div class="photo_img"><a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1277124&op=1&view=all&subj=70096972440&aid=-1&auser=0&oid=70096972440&id=630070858"><img class=" img" onload="var img = this; onloadRegister(function() { adjustImage(img);
});" src="http://sphotos.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v2055/108/125/630070858/n630070858_1277124_892.jpg" style="width: 460px;" /></a></div></div>Yürüyen Buluthttp://www.blogger.com/profile/10307302429129179190noreply@blogger.com0